Julian Barnes – 10½ Bölümde Dünya Tarihi

 

barnes

Kaçak yolcu

 

”Anlıyorsunuz ya, aydınlığa kavuşturmak istediğim bir şey var: Şu Gemi konusu. Belki de siz hâlâ bütün kusurlarına rağmen Nuh’un doğa koruyucuların öncüsü gibi bir şey falan olduğunu, hayvanların yok olmalarını istemediği için onları bir araya topladığını, bir zürafayı bir daha görememe fikrine katlanamadığını, bütün bunları bizler için yaptığını düşünüyorsunuz. Gerçek hiç de bu değildi. Bizi bir araya getirmişti çünkü bunu ona, kendine model aldığı Tanrısı söylemişti ama bunu aynı zamanda kendi çıkarını düşündüğü için, hatta kinikliğinden ötürü yapmıştı. Tufan yatıştıktan sonra yiyecek bir şeyleri olsun istemişti. Sular altında geçirilen beş buçuk yıldan sonra sebze bahçelerinin çoğu süpürülüp gitmiş; geriye kala kala sadece pirinç tarlaları kalmıştı. Bu yüzden çoğumuz da Nuh’un gözünde iki ayaklı, dört ayaklı ya da bilmem kaç ayaklı müstakbel yiyeceklerden başka bir şey olmadığımızı biliyorduk. Şimdi olmasa bile, daha sonra; bizler olmazsak, çocuklarımız. Tasavvur edebileceğiniz gibi, hoş bir duydu değildi bu. Nuh’un Gemisi’nde bir paranoya ve korku atmosferi hüküm sürüyordu. Bundan sonra sıra hangimize gelecekti acaba? Bugün Ham’ın karısının hoşuna gitmeyecek olursanız, yarın akşam yahniniz yapılmış olabilirdi. Bu tür belirsizlikler son derece tuhaf davranışlara yol açabiliyordu. Sözgelimi bir çift lemmingin küpeşteye tırmanırken yakalandığını anımsıyorum; artık bu işe bir son vermek istemişlerdi, artık bu gerilime daha fazla dayanamadıklarını söylüyorlardı. Ne var ki Sam onları tam denize atlarken yakaladı ve bir kutuya kapattı. Ne zaman canı sıkılsa, kutunun üstünü aralıyor ve koca bir bıçağı içeri doğru sallıyordu. Onun şaka anlayışı da buydu işte! Ama bu şaka bütün türleri derinden sarsmamış olsa, buna çok hayret ederdim.” (S. 32)

 

Din Savaşları

 

”Plaidoyer des insectes [Haşaratın savunması]

Dördüncü olarak ve daha önce belirttiklerime halel getirmeksizin şunu ileri süreceğim ki bestioles‘ü bu şekilde yargılamak sadece İnsan’ın ve Kilise’nin yasalarına değil, aynı zamanda Tanrı’nın yasalarına da aykırıdır. Çünkü düşünürsek, bu yüce mahkemenin kudreti altında ezilebilecek bu ufacık yaratıklar ortaya nereden çıkmıştır? Onları kim yaratmıştır? En yücesinden en alçağına hepimizi de yaratmış olan ve Kudreti Her Şeye Yeten Tanrı’dan başkası değil elbette. Kitabı Mukaddes’in Tekvin bölümünde Tanrı’nın yeryüzündeki dörtayaklı hayvanları kendi türlerine göre, sığırları kendi türlerine göre ve yeryüzündeki sürünen tüm öteki hayvanları da kendi türlerine göre yarattığını ve Tanrı’nın bunu iyi bir şey olarak gördüğünü okumuyor muyuz? Bundan başka Tanrı, yeryüzündeki bu dörtayaklı hayvanlara ve sürünen her şeye yeryüzündeki tüm tahılları, yeryüzündeki tüm ağaçları ve her bir ağacın tüm meyvelerini besin olarak vermedi mi? Ayrıca, onların hepsine de üreyip çoğalma ve yeryüzünü doldurma buyruğunu vermedi mi? Sonsuz bilgeliğe sahip olan Tanrı, yeryüzünün dörtayaklı ve sürünen tüm hayvanlarına beslenecekleri araçları sağlamış olmasaydı onlara çoğalmalarını da buyurmazdı; oysa O, yeryüzündeki canlılara tahılları, meyveleri ve ağaçları bilerek vermek suretiyle bunu yaptı. Peki bu zavallı bestioles, Yaratılış gününden beri kendilerine ihsan edilmiş olan ve İnsan’ın ortadan kaldırmaya da kısıtlamaya da gücünün yetmeyeceği bu devredilmez hakları kullanmaktan başka ne yaptı?” (S. 82)

 

Barnes, Julian. (2016) 10½ Bölümde Dünya Tarihi, (çev. Serdar Rifat Kırkoğlu), Ayrıntı Yayınları, İstanbul.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑

%d blogcu bunu beğendi: