Zeynep Avcı – Ahşap Köşkün Hanımefendisi

  "Bunca zaman uğraşmışlardı, kocası ayrı, kardeşi ayrı. Ama, Hanımefendiyi o sabahın kör karanlığında, kendi kendine vardığı bu noktaya getirmeyi başaran onlar değildi. karar tümüyle O'nundu. Yine kimseye kulak asmamıştı ve yine, nasıl, nerelerden geçerek bu noktaya vardığını anlamak olanaksızdı. Yine aynı annesiydi karşısındaki. Ölümlerin, kederlerin, hüzünlerin bile değiştiremediği, başına buyruk annesi... 'Kimdi o?' 'Annem.'... Continue Reading →

Tarık Dursun K. – Sevmek Diye Bir Şey

    "Uzaklarda, çok uzaklarda bir yerde boğumlu ev saksıları içinde toprağına sımsıkı yapışmış, yumruk köklü karanfillerin tomurları açıyordu. Erkek bunu biliyordu, kadın da biliyordu. Boğumlu saksıların bellerine renkli krepon kağıtları sarılmıştı. Karanfiller akşamüstlerine doğru kopartılıyorlardı. Bayan ellerde, incecik, naylon kağıtlara desteklenerek yine baylan ellere götürülüyorlardı. Karanfiller hiç mi hiç eksilmiyorlardı. Onlar, hep uzaklardan, çok... Continue Reading →

Julio Cortazar – Ötekinin Rüyası (Bütün Öyküleri 1)

  ÖTEKİNİN RÜYASI   "Rüyalar demişken ve sen Lucio'nun adını anmışken, zamanında ona anlattığım bir rüyayı neden şimdi sana da anlatmayayım. Ben yine buradaydım, ama o zamanlar -kaç yıl oldu, dostum?- hepiniz anne babamın bana bıraktıkları bungalovda belli dönemler kalmaya geliyordunuz; burada kürek çekiyor, bunalana kadar şiir okuyor, en kırılgan ve en kısa ömürlü olana,... Continue Reading →

Sabahattin Ali – Kamyon

    Bir Orman Hikayesi'nden... "Her şeyimiz, delikanlı, varımız yoğumuz ormandır bizim..." diye devam etti. 'Ormanı evimizden iyi tanırız, her ağaç bizim kahrımızı anamızdan çok çekmiştir. Köyümüz bir ormanın ortasındaydı, etrafını ağaçlar bir duvar gibi sarmıştı. Biz onun dışında da dünya olduğunu bilmezdik bile. Çocukken değneklerden yaptığımız kağnılara kuru yaprak doldurur, arabacılık oynardık. Daha sonraları... Continue Reading →

Salman Rushdie – Harun İle Öyküler Denizi

"Bir zamanlar Elifba ülkesinde hüzünlü bir kent vardı; kentlerin en hüzünlüsü; öylesine kahredici bir hüzne kapılmıştı ki adını bile unutmuştu. Bu kent, içi asıksurat balıklarla dolu, yaslı bir denizin kıyısına kurulmuştu; yemesi öylesine berbattı ki bu asıksurat balıkların, yiyenler gökler masmavi olduğu zaman bile mutsuzluk içinde geğirir dururlardı. Bu hüzünlü kentin kuzeyinde (bana söylendiğine göre)... Continue Reading →

Richard Bach – Martı Jonathan Livingston

"Martı Jonathan, kumsaldaki sürüye katıldığında neredeyse gece yarısı olmuştu. Yorgunluktan perişan bir haldeydi ama yine de bir takla atarak inişe geçti ve bir tüy gibi süzülerek keyifle kumsala indi... 'Diğer martılar başardığım şeyleri duyduklarında zevkten çılgına dönecekler,' diye düşündü. 'Yaşamak için ne çok neden var! Balıkçı teknelerinin etrafında o rutin, sıkıcı dönüp dolaşmadan başka nedenler... Continue Reading →

Orhan Kemal – Grev

"Kadıncağız anlatmaya çalışsa da, hükümdar bu, dertlinin derdinden ne anlar? Gürlemiş: ‘Yıkıl karşımdan!’ Çok açık bir haksızlıktır bu. Arap karısı yıkılmış karşısından, fakat yılmamış, vazgeçmemiş davasından. Hükümdarı Allah’a havale etmiş. İddiasına göre, Mısır medeniyetinin yıkılması, hükümdarın bu haksızlığındandır. Günün birinde Tutankamon’un anasından emdiği süt burnundan fitil fitil gelecek. Kadın hep bu yüzden Musa’yı beklemiştir. Musa’ya... Continue Reading →

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑