(Eskiler, müziğin bölümlerini oluşturan ve birbirine eş aralık, nota ve tetrakhordlardan meydana gelen üç tipin yalnızca biri üzerinde düşünmüşler, diatonik ya da khromatiği değil de enarmonik türü ve diapason aralığını incelemişlerdi. Onlar, diğer türlerin ses aralıkları hakkında farklı görüşlere sahip olmuşlarsa da enormanik türün tekliği hususunda hemfikirdirler.) Şurası kesin, müziği tam olarak kavramak isteyen biri,... Continue Reading →
Michel Foucault – Bu Bir Pipo Değildir
Dilsel göstergelerle plastik ögeler arasındaki ayrılık, benzeyiş ile ileri-sürüş arasındaki eşdeğerlilik. Bu iki ilke, klasik resmin gerilimini oluşturur. Çünkü ikinci ilke, dilsel ögenin titizlikle dışta bırakıldığı resme, söylemi (ileri-sürüş ancak konuşmanın olduğu yerde vardır) yeniden sokar. Klasik resmin kendini dil dışında kurmasına rağmen konuşması (hem de çok konuşması), bir söylemsel mekâna sessizce dayanması, görüntü ile... Continue Reading →
Dostoyevski – Budala
Prens’in yardımına Lizaveta Prokofyevna yetişti: “Lev Nikolayeviç!” diye seslendi. “Bunu hemen, şu anda okumalısınız. Doğrudan doğruya senin işinle ilgili bir şey bu.” Ona aceleyle haftalık bir mizah gazetesi uzatıp parmağıyla bir makaleyi gösterdi. Lebedev, konuklar içeri girerken, ilgisini çekmeye çalıştığı Lizaveta Prokofyevna’nın yanına sokulmuş, yan cebinden bu gazeteyi çıkarıp işaretli sütunu gözlerinin önüne bırakmıştı. Zaman... Continue Reading →
Steinbeck John – Bitmeyen Kavga
“Mac,” dedi Dr. Burton, yorgun bir ses tonuyla. “Sen benim için bir muammasın. Neredeysen oradakilerin ağzını taklit ediyorsun. London ve Dakin’le birlikteyken onlar gibi konuşuyorsun. Sen bir aktörsün.”“Hayır,” dedi Mac. “Kesinlikle aktör değilim. Konuşmak hissetmektir. Nasıl hissediyorsam öyle konuşuyorum, kesinlikle doğal bir şekilde. Öyle konuşmak için zorlamıyorum kendimi. Zorlasam bile faydası olmaz. Biliyor musun Doktor,... Continue Reading →
Jean-Paul Sartre – Sözcükler
rteret-4011186862-e1671902471768.jpg Her şey kafamın içinde olup bitiyordu; hayal dünyası çocuğuydum ve hayal gücüyle savunuyordum kendimi. Altı yaşımdan dokuz yaşıma kadarki hayatımı gözümün önüne getirdiğimde, yapmış olduğum manevi egzersizler karşısında şaşkına dönüyorum. Bunların içeriği çoğunlukla değişikliğe uğruyordu, ama program hiç değişmiyordu; yanlış bir giriş yapmıştım ve dolayısıyla bir paravanın arkasına çekiliyordum ve seçilmiş bir noktada, Evrenin... Continue Reading →
Aristoteles – Gökyüzü Üzerine
Şimdi şunu göstermek kalıyor geriye: gökyüzü doğal ve duyulur cismin bütününden oluşmuştur. İncelediğimiz şeyin bizim için daha anlaşılır olması amacıyla, ilkin, gökyüzünün ne olduğunu, hangi anlamlara geldiğini söyleyelim. Birincileyin, bütünün en dış çemberinin varlığını ya da bütünün en dış çemberindeki doğal cisme gökyüzü diyoruz. Nitekim en uçta ve en yukarıda, tanrısal her şeyin orada kurulduğunu... Continue Reading →
Amin Maalouf – Empedokles’in Dostları
Bu satırları yazarken zararlı, kindar bir yağmur yağmaya devam ediyor. Bardaktan boşanmıyor sanki gökten sızıyor. Akıl dışı korkularımı bastırmak için yeniden Eve’nin kitabına gömüldüm. İlk çıktığında, henüz komşumu tanımadan, sesi hala kulaklarımda değilken, en önemlisi de gizemli hayranları hakkında henüz hiçbir şey bilmiyorken okusaydım, izlenimlerim kuşkusuz daha farklı olurdu. Şu anda ise zihnimde... Continue Reading →
William Golding – Serbest Düşüş
Nick’in dünyası da gerçek değildi. O da evreni kaplamıyordu; yaptığımız her bir küçük deneyin sonucu katlanıp çoğalarak tüm evreni doldurmuyordu. O bir çoğaltma deneyi yaptığı zaman ise ilgiyle seyredip hayran kalıyorduk. Nick derslerinde yıldızların çekim gücünü tasvir ederken resimlerini de yapıyordu. O zaman, o dahil hepimizin içine fen bilgisi yerine şiir dolardı. Nick’in çıkardığı sonuçlar,... Continue Reading →
Frank Thilly – Felsefeye Yolculuk
Skolastizmi üç temel evreye ayıracağız. 1. Biçimsel dönem, dokuzuncu yüzyılda başlamış ve on ikinci yüzyılda bitmiştir. Büyük ölçüde Platon düşüncesinden etkilenmiştir: Platonculuk, Yeniplatonculuk ve Augustianizm bu evrenin egemen felsefi eğilimleridir. İdealar ya da tümeller, Platon terimleri ile nesnelerin gerçek özleri ve nesnelerin öncelleri olarak (universalia sunt realia antaeres) algılanmaktadır. Bu, Anselm’in öncü olduğu Platonik gerçeklik... Continue Reading →
Ursula K. Le Guın – Dünyaya Orman Denir
Selver bir tanrı. Küçük yeşil kocakarı böyle söylemişti, sanki herkes biliyormuş gibi, Bilmemkim bir avcı dermiş gibi basit bir şekilde. “Selver sha’ab ne demekti, acaba? Athsiheliler’in günlük konuşma dili olan Kadın Dili’indeki birçok kelime tüm topluluklarda aynı olan Erkek Dili’nden geliyordu ve bu kelimeler çoğu kez sadece çift heceli değil, aynı zamanda çift anlamlıydı... Continue Reading →
Jared Diamond – Tüfek, Mikrop Ve Çelik
İnsanlık tarihinde öldürücü mikropların oynadığı önemli rolü çok iyi gösteren olay Yeni Dünya’nın Avrupalılarca fethedilişi ve nüfusun azalışı olayıdır. Avrupalıların tüfekleri ve kılıçlarıyla savaş alanlarında ölen Amerikan yerlilerinden çok daha fazlası Avrasya mikropları yüzünden yataklarında öldüler. Yerlilerin ve yerli şeflerin çoğunu öldüren ve hayatta kalanların morallerini çökerten bu mikroplar yerlilerin direncini yerle bir etti.... Continue Reading →
Gogol – Bir Delinin Hatıra Defteri
Hikâyede geçen dairenin adını vermeyeceğim. Zira bu zamanda herkes kendisine yöneltilen her tenkidi bütün topluma yapılmış bir tecavüz sayıyor. Asker olsun, farketmiyor. Bir rütbe ve makam işgal eden her asker ve her memur, kendisini devletin temsilcisi görüyor. Böyle olunca, ahlaksız bir memurun rezaletini dile getirmeniz o memura değil de işgal ettiği makama, dolayısiyle devlete hakaret... Continue Reading →
Zweıg Stefan – Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar
“Je serai compris vers 1900.” (1900’lü yıllarda anlaşılacağım.) Stendhal Stendhal, Diderot ve Voltaire’deki kaba materyalizmden hareket etmiş, bir hamlede bütün bir yüzyılı, 19. Yüzyılı aşmış ve ruh incelemelerinin bir bilim haline geldiği psiko-fizik çağının ortasında yere inmiştir. Nietzsche’nin dediği gibi,” bir şekilde onu aşmak ve onu böylesine etkileyen bulmacaların bazılarını çözebilmek için iki kuşağı geçmesi... Continue Reading →
Doğan Cüceloğlu – İnsan Ve Davranışı
İnsan ve Davranışı Psikolojinin Temel kavramları Bilişim dil, düşünme, problem çözme, hatırlama, kavramlaştırma, hayal etme, öğrenme, bilgi işleme ve sembollerin akılda kullanılışı gibi değişik zihinsel faaliyetleri içerir. Dil bizim iletişim kurmamıza, bilgileri depolamamıza ve daha etkin düşünmemize yol açar. Fonemler konuşulan dilin en ufak ses birimleridir. Türkçe’nin fonemlerinin çoğu alfabemizdeki harflerle gösterilir. Morfem en ufak... Continue Reading →
İlber Ortaylı – İnsan Geleceğini Nasıl Kurar ?
Etrafa Bakma Sanatı Nedir? Nasıl Öğrenilir? Çevreyle ilişki kurmak, evet, bir sanattır. Etrafa bakmak bir sanattır; hayattaki incelikler buradan doğar. İnsanlar buralarda fark yaratır. Etrafına bakmayı bilen insanların şehirleri de ona göre olur. Mesela bu insanlar şehirlerinin siluetini bozmazlar. Etrafına bakmayı bilen insanlar ırmağın akışıyla, rüzgârın esişiyle oynamazlar; şehirlerini de kendilerini de coğrafyayla, tabiatla uyumlu... Continue Reading →
Jacgueine Russ – Avrupa Düşüncesinin Serüveni
19. YÜZYIL BİREY İLE TARİH RASINDA 19. Yüzyılda, ardı ardına yaşanan devrimlerle birlikte tarihin seyri hızlanır (1830 ve 1848 devrimleri); öte yandan bugünkü düşünce yapısını oluşturan unsurlar şekillenmeye başlar. Karmaşık, zengin ve çelişkilerle dolu olan 19. Yüzyıl karşıt imgeler ve düşünceler barındırır. 19. yüzyılda birey düşüncesi güçlü bir biçimde kendini gösterir. Bu, büyük romantik eserlerle... Continue Reading →
Guenon Rene-Modern Dünyanın Bunalımı
Eğer demokrasi halkın kendi kendisini yönetmesi demekse, bu kesinlikle olmayacak bir şeydir ne günümüzde ne de geçmişte bunu doğrulayacak en küçük bir şeye rastlamak mümkündür. Kelimelerin aldatıcılığına kapılmamak gerekir. Aynı insanın, aynı zamanda hem yöneten hem de yönetilen olduğunu söylemek bir çelişkidir. Çünkü, Aristotoles’in deyimiyle söylersek, aynı şeyin, aynı anda, aynı şartlar altında hem muktedir... Continue Reading →
İbni Haldun – Hayatı Ve Eserleri Üzerine Düşünceler
İbni Haldun’a göre devlet ve medeniyetlerin kuruluşları, gelişmeleri, duraklamaları, gerilemeleri ve yıkılmaları tesadüfen vuku bulmaz, çünkü bir medeniyetin bütün müesseseleri, yani devlet, şehir, iktisadi hayat ve ilimler arasında sıkı münasebet vardır ve birinde vuku bulan değişiklik diğerlerine tesir eder. Binaenaleyh, İbni Haldun’un maliye hakkındaki düşünceleri onun medeniyetlerin yükseliş ve yıkılma teorisinin dışında ve ayrı bir... Continue Reading →
Lefebvre Henri – Şehir Hakkı
Teorik düşünüm, şehrin (ekonomik, politik, kültürel, vb.) biçim, işlev ve yapılarının yanı sıra, kent toplumuna içkin toplumsal ihtiyaçları da yeniden tanımlamak zorundadır. Şu ana dek sadece, tüketim toplumu (bürokrasi gündemindeki tüketim toplumu) denen toplumun neden olduğu bireysel ihtiyaçlar değerlendirildi, hatta manipüle edildi ama etkin bir şekilde ele alınmadı, tanınıp bilinmedi. Toplumsal ihtiyaçların antropolojik dayanakları vardır;... Continue Reading →
Derman Bayladı – Pythagoras Bir Gizem Peygamberi
Pythagorasçı felsefede ruhun ölümsüzlüğüne inanıldığına göre, bedenin ölmesiyle birlikte özgür kalan ruh ne olur? Bu sorunun yanıtı gerek orpheusçular gerekse onlardan esinlenen ve etkilenen Pythhagorascıların ruhgöçü konusundaki inançlarına da açıklık getiriyor. Yanıt basit: Ruh varlığını bir başka bedende sürdürür. Ama bir soru daha var: Beden madem ki ruhun daha önce işlemiş olduğu hataların... Continue Reading →
Yates Frances A. – Elizabet Dönemi Okült Felsefe
9. SPENSER’IN YENİ-PLATONCULUĞU VE OKÜLT FELSEFE: JOHN DEE VE THE FAERIE QUEENE Elizabeht dönemi şairlerinden, tanımlanabilir bir düşünce hareketi içerisine yerleştirilmiş biri varsa o da, çoğunlukla Yeni-Platoncu olarak nitelendirilen Edmund Spenser’dir. Eskiden kullanıldığı anlamıyla bu yafta, modern araştırmacıların açığa çıkardığı üzere, Ficino ve Pico’nun biçimlendirdiği Rönesans Yeni-Platonculuğunun içindeki Hermesçi-Kabalacı özü dışarıda bırakıyordu. Hakkındaki engin litaretüre... Continue Reading →
Bennı Stefano -Denizin Dibindeki Bar
Halı Satıcısının Hikâyesi KULALA’NIN DÖRT TÜLÜ UYKU!... kin çöpçüsü! (Tristan Corbiere) Yuela Nehri yakınlarında bir köyde, Doruma adında çok şanslı bir adam varmış. Güzel bir karısı, iki sağlıklı çocuğu ve verimli bir tarlası varmış. İyi bir avcıymış, köyde hiçbir düşmanı yokmuş. Bir gün ormanlar şeytanı Shabunda, onu kulübesinin önünde, dünyanın en mutlu adamıymış gibi keyifle... Continue Reading →
İlya Ehrenburg – Dipten Gelen Dalga
İLYA EHRENBURG DİPTEN GELEN DALGA Dumas Stockholm’e gitti. Paris’ten sonra Stockholm’ü soğuk ve Dünya Komitesi toplantısı için buraya koşuşmuş insanların heyecanlarına karşı kayıtsız buldu. (Dumas şaka yollu –katakomb- diyordu buraya). Sokaklarda uzun boylu, mavi gözlü İsveçliler, dünyalarının dokunulmazlığını anlatmak istercesine sakin, acelesiz yürüyorlardı. Yerin altındaysa delegeler, savaş tehdidi altındaki dünya üzerine konuşuyorlardı. Aralarında zenciler, Kanadalı... Continue Reading →
Jack london – Ademden Önce
Hızlı Şunu da hatırlatmak gerekir ki, az önce Hızlı hakkında çizdiğim portre; hiçbir şekilde, tarih öncesi devirde yaşayan, ikinci benin, yani Koca Diş’in çizdiği portre değildi. Çağdaş insan olan ben, rüyalarımın aracılığıyla ve Koca Diş’in gözleriyle görüyorum. Geçmiş devrin birçok olayı için de durum aynıdır. İzlenimlerimle, okuyucularıma sergileyemeyeceğim kadar karmaşık bir ikilik var. Hikayemin bu... Continue Reading →
Jack London – Yakalanış
Johnny, on dördüne girince kolalama bölümünde çalışmaya başladı. Fabrikada bu, başlı başına bir olaydı. Gel zaman git zaman, bu olay, uykudan ya da haftalığını alma gününden bile çok daha önemli, daha anımsanmaya değer bir şey olmuştu. Bir dönüm noktasıydı bu. Johnny, dokuma bölümünde, bir tezgâhın başında on altıncı yaş gününü kutladı. Evet, burası da heveslendirici... Continue Reading →
Tomris Uyar – İpek ve Bakır
Bu, o gülüş... Ona göstermiştim gülmüştü. Tam beklediğim gülüştü. «Çaylarımızı içerken nasıl surlardan konuşmuştuk...» Bu şehirde duvarların soluk aldığını, taşların boyuna kaydığını, bir şeylerin boyuna değiştiğini. Konuşmalarımızla bir şeyler kattık o öğleye, o kahveye. Dışardan biri bile sezerdi değişikliği. Neden bir daha alıp başımızı gitmedik öğle tatillerinde? -Okuldaki ders-arası konuşmalarımızı düşünüyorum da, -diyorum-, o günün... Continue Reading →
George Orwell – Paris ve Londra’da Beş Parasız
Zaman geçiyordu ama Jehan Cottard Hanı pek açılacak gibi durmuyordu. Boris ile birlikte, bir gün öğleden sonra mola saatimizde bakmak için oraya gittik; müstehcen resimlerin dışında hiçbir değişiklik yapılmamıştı. Artık bekleyen iki değil üç ödeme emri vardı. Patron bizi her zamanki mülayimliğiyle selamladı, hemen sonra da benden(yani müstakbel bulaşıkçısından) beş frank ödünç aldı. Bunu yaşadıktan... Continue Reading →
Yaşar Kemal – Bu Diyar Baştan Başa
İnsan Ve Orman «Bunları hep Allah mı yakmış İbrahim Emmi?...» «Allah, Allah yavrum... Yoksa bunca yangını çıkarmağa köylünün gücü yeter mi? ... Köylü Dövletinin ormanını hiç yakar mı? Bizim hepimiz biliriz ki! Çam gider, çalı kalır. Kum giderse, kaya kalır.' Köylü bunu bilir.» Kendimde olmadan gülümsüyorum. O da bıyık altından gülüyor. Şunu da unutmadan... Continue Reading →
George Orwell – Wigan İskelesi Yolu
Gözlerini ekonomik olgulardan ayıramadıklarından, insanın ruhu olmadığı sanısıyla hareket ederek açık açık ya da gizliden materyalist bir ütopyayı hedef olarak aldılar. Bunun sonucunda da faşizm, hedonizme ve bayağı “gelişme” anlayışına başkaldıran tüm içgüdüleri istismar etme şansına erişti. Kendisini Avrupa geleneklerinin savunucusu olarak gösterebildi ve Hıristiyanlık inancına, vatanseverliğe ve askeri erdemlere hitap edebildi. Faşizmi “kitlesel sadizm”... Continue Reading →
Dante Alighieri – İlahi Komedya
Bastıran uykuyu büyük bir gürültü götürdü başımdan, zorla uyandırılan biri gibi silkindim kendime geldim; ayağa kalkıp, dinlenmiş gözlerimi çevremde gezdirdim, anlamak için bulunduğum yeri. Sonu gelmez iniltilerin yükseldiği acılı uçurum vadisi yanıbaşımda duruyordu. Karanlıktı, derindi içi, öyle bir sis vardı ki, dibine bakınca bir şey seçilmiyordu. Yüzü sararan ozan: “Şimdi karanlıklar dünyasına iniyoruz” dedi. “Ben... Continue Reading →