
Prens’in yardımına Lizaveta Prokofyevna yetişti:
“Lev Nikolayeviç!” diye seslendi. “Bunu hemen, şu anda okumalısınız. Doğrudan doğruya senin işinle ilgili bir şey bu.”
Ona aceleyle haftalık bir mizah gazetesi uzatıp parmağıyla bir makaleyi gösterdi. Lebedev, konuklar içeri girerken, ilgisini çekmeye çalıştığı Lizaveta Prokofyevna’nın yanına sokulmuş, yan cebinden bu gazeteyi çıkarıp işaretli sütunu gözlerinin önüne bırakmıştı. Zaman bulup yazıyı okuyan Lizaveta Prokofyevna, şaşırmış ve çok heyecanlanmıştı.
“Yüksek sesle okumalıyım yine de,” diye kekeledi Prens heyecanlanarak. “Böylesi daha iyi olur belki de. Onu daha sonra, yalnız kaldığımda okurum.”
Lizaveta Prokofyevna, Prens’in elinden aldığı gazeteyi aceleyle Kolya’ya uzattı.
“Öyleyse sen oku bunu hemen,” dedi. “Yüksek sesle oku ki herkes duysun!”
Lizaveta Prokofyevna, çabuk etki altında kalan, ateşli bir kadındı. Aklına eseni hemen yapardı.
Herkes heyecanla neler olacağını merak ederken, Kolya gazeteyi açtı ve Lebedev’in işaret ettiği bölümü yüksek sesle okumaya başladı:
“Ey proleterya ve onun yandaşları! İşte size her gün rastladığımız hırsızlık olaylarından biri!
Yüzlerce milyonun yurtdışına kaçırıldığı, yeni düzenin ve ortak girişimin kök saldığı, sanayinin kalkınarak çalışan kolları sömürdüğü bir çağda, kutsal Rusya’da bakın, ne akıl almaz işler dönüyor.
Bu olay, artık tarihe karışan toprak ağaları soyundan gelme bir bey oğlunun başından geçmiştir.
Kahramanımız, ayağında yabancı moda tozluklu pabuçla, astarsız kaputu içinde soğuktan titreyerek, budalalık hastalığından tedavi gördüğü İsviçre’den, kışın Rusya’ya dönüyordu. Bu arada şansın yüzüne güldüğünü belirtelim. İlginç hastalığının İsviçre’de tedavi edilmiş olması bir yana Rusça’da “Bazı insanlar şanslıdırlar” atasözünü gerçekleştirecek başka olanaklara da kavuştu. Buna siz karar verin: Bizim baron, daha memede bir çocukken , çok zengin bir pomeşçik,(*) iyilik olsun diye, yetimi evlat ediniyor. Tasasız P. Küçük asilzadeyi Prensler gibi büyüttü, ona mürebbiyeler, bakıcılar tuttu Paris’ten. Ama asilzade soyunun bu son soylusu bir budalaydı. Şato de Flör’ün eğitmenleri bir şey yapamadılar ve bizim gözbebeği yetimimiz, yirmi yaşına kadar, Rusça dahil hiçbir yabancı dilde konuşmayı öğrenemedi. Bu son durum bağışlanabilir nitelikte. Sonunda bizim kölelik yanlısı P. nin aklına, bu budalayı İsviçre’de adam etmek düşüncesi geldi. En azından mantıklı bir hayaldi bu. Böylece, İsviçre’de tanınmış profesörlerden biri, bizimkine beş yıl emek harcadı. Binlerce ruble döktü. Budala akıllanmıştı elbette.
Hiç beklenmedik bir anda P. öldü. Vasiyetnamesi de yoktu. İsviçre’de kalıtsal budalalıktan iyilik olsun diye tedavi edilen, bir soyun kalıntısıyla hiç ilgisi olmayan bir sürü açıkgöz mirasçı… Öte yandan profesör de hatırı sayılır bir şarlatanmış. Yirmi beş yaşındaki haylazın parasızlığından, en çok da iştahından korktuğu için ona eski pabuçlarını, yırtık paltosunu giydirerek, trenin üçüncü mevkisine atmış ve Rusya’ya postalamış!.. İsviçre’den Petersburg’a gelir gelmez, tüccar bir aileden gelme annesinin akrabası olan yaşlı, kimsesiz, çocuksuz bir sakallı tüccar, tertemiz birkaç milyonu nakit olarak ona bıraktı. Ama bundan sonra iş epey değişti. Bizim tozluklu bey oğlumuz, gönlünü güzelliğiyle ünlü bir kapatmaya kaptırdı. Ancak kahramanımızın çevresini, evliliğe susamış, gözü yukarılarda olan bir sürü kız sarmış. Bizim bey oğlundan daha iyisini mi bulacaklar. Hem zengin, hem budala. Böyle bir koca mumla aransa, bulunmaz…”
İvan Fedoroviç öfkeyle bağırdı:
“Bunu… Bunu anlamıyorum!” diye bağırdı.
“Susun artık Kolya!” diye bağırdı Prens, yalvaran bir sesle.
Bu arada her yandan bağrışmalar duyuluyordu. Kendini zor tutan Lizaveta Prokofyevna:
“Lütfen okuyun!” diye bağırdı.
Kolya iki arada kalmıştı. Heyecandan kızararak üzgün bir sesle okumaya devam etti:
“Ama bizim milyonerimizin başında yeller eserken, garip bir olay çıktı ortaya. Bir sabah sakin, ciddi yüzlü, kibar, ama gururlu ve sağduyuyla konuşan bir konuk geldi barona. Alçakgönüllü, ama soylu bir biçimde giyinmişti. İleri düşünceli olduğu anlaşılıyordu, iki sözle ziyaret amacını açıkladı. Tanınmış bir avukattı ve genç bir adam, adı değişik olsa bile, ölü P. nin oğlundan başkası değildi. Bu hovarda P. gençliğinde namuslu ve yoksul cariyelerden birini baştan çıkardıktan ve ilişkinin kaçınılmaz sonucunu fark ettikten sonra kızı, onu çoktan beri seven soylu bir memurla evlendirmişti. Önceleri P. yeni evlilere yardım etti. Ama çok geçmeden bu yardımı, soylu koca reddetti. Aradan bir süre geçti. P. genç kızı ve kendinden olma oğlanı unuttu, daha sonra da bilindiği gibi işleri düzeltmeden öldü. Bu arada, yasal bir evlilikten sonra doğan, ama başka bir adla büyüyen oğlanı, annesinin kocası iyi yürekli bir adam evlat edindi. Adamın ölümünden sonra, çocuk yüzüstü kaldı. Bir tüccarın yanında ders vererek kazandığı parayla uzakta oturan kötürüm annesini geçindiriyordu. Böylece lise eğitimini, sonra da yararlı kursları izleyecek kadar para kazanabiliyordu. Bu arada da hasta ve kötürüm annesine de bakmak zorundaydı.
Şimdi acaba kahramanımız, bu duruma ne diyecekti? Milyonların sahibiyken, savruk bir adamın çocuğu olmaktan başka bir suçu olmayan bu gence yardım mı edecek? Oysa P. onu evlat edinmeyip kendi oğluna baksaydı, kahramanımızın durumu ne olurdu? Fakat bizim kahramanımız bunları hiç umursamadı. Hatta bizim milyonerimiz, hak iddia eden bu onurlu genci dinlemiyor bile. En ufak bir vicdan azabı duymadan bu onurlu gence elli ruble yolladı. Bu paranın hemen yüzüne fırlatıldığından şüpheniz olmasın. Peki bu sorun nasıl çözülecek? (s. 170-171-172)
Dostoyevski (2012).Budala, (çev. Hatice Karademirci) Kent yayıncılık, İstanbul
Bir Cevap Yazın