Erik Levi – Mozart Ve Naziler

Üçüncü Reich’ta… İnsanın klasik müziğin kaderini merak etmesine gerek yoktur, zira büyük sanat eserlerine duyulan bağlılık, en temel erdemlerimizden biridir ve bu eserlere sevgiyle sahip çıkmak devletin, şehrin ve partinin tüm kültür yetkilileri tarafından üstlenilmek istenilen en cazip işler arasında yer almaktadır. Bu bağlamda Mozart ölümsüz olmakla kalmamaktadır, sonsuza dek yaşayacaktır. (Walter Zeleny) Mozart’la ilgili... Continue Reading →

Steinbeck John – Bitmeyen Kavga

“Mac,” dedi Dr. Burton, yorgun bir ses tonuyla. “Sen benim için bir muammasın. Neredeysen oradakilerin ağzını taklit ediyorsun. London ve Dakin’le birlikteyken onlar gibi konuşuyorsun. Sen bir aktörsün.”“Hayır,” dedi Mac. “Kesinlikle aktör değilim. Konuşmak hissetmektir. Nasıl hissediyorsam öyle konuşuyorum, kesinlikle doğal bir şekilde. Öyle konuşmak için zorlamıyorum kendimi. Zorlasam bile faydası olmaz. Biliyor musun Doktor,... Continue Reading →

Jean-Paul Sartre – Sözcükler

rteret-4011186862-e1671902471768.jpg Her şey kafamın içinde olup bitiyordu; hayal dünyası çocuğuydum ve hayal gücüyle savunuyordum kendimi. Altı yaşımdan dokuz yaşıma kadarki hayatımı gözümün önüne getirdiğimde, yapmış olduğum manevi egzersizler karşısında şaşkına dönüyorum. Bunların içeriği çoğunlukla değişikliğe uğruyordu, ama program hiç değişmiyordu; yanlış bir giriş yapmıştım ve dolayısıyla bir paravanın arkasına çekiliyordum ve seçilmiş bir noktada, Evrenin... Continue Reading →

William Golding – Serbest Düşüş

Nick’in dünyası da gerçek değildi. O da evreni kaplamıyordu; yaptığımız her bir küçük deneyin sonucu katlanıp çoğalarak tüm evreni doldurmuyordu. O bir çoğaltma deneyi yaptığı zaman ise ilgiyle seyredip hayran kalıyorduk. Nick derslerinde yıldızların çekim gücünü tasvir ederken resimlerini de yapıyordu. O zaman, o dahil hepimizin içine fen bilgisi yerine şiir dolardı. Nick’in  çıkardığı sonuçlar,... Continue Reading →

Ursula K. Le Guın – Dünyaya Orman Denir

Selver bir tanrı.                 Küçük yeşil kocakarı böyle söylemişti, sanki herkes biliyormuş gibi, Bilmemkim bir avcı dermiş gibi basit bir şekilde. “Selver sha’ab ne demekti, acaba? Athsiheliler’in   günlük  konuşma dili olan Kadın Dili’indeki birçok kelime tüm topluluklarda aynı olan Erkek Dili’nden geliyordu ve bu kelimeler çoğu kez sadece çift heceli değil, aynı zamanda çift anlamlıydı... Continue Reading →

Gogol – Bir Delinin Hatıra Defteri

Hikâyede geçen dairenin adını vermeyeceğim. Zira bu zamanda herkes kendisine yöneltilen her tenkidi bütün topluma yapılmış bir tecavüz sayıyor. Asker olsun, farketmiyor. Bir rütbe ve makam işgal eden her asker ve her memur, kendisini devletin temsilcisi görüyor. Böyle olunca, ahlaksız bir memurun rezaletini dile getirmeniz o memura değil de işgal ettiği makama, dolayısiyle devlete hakaret... Continue Reading →

Zweıg Stefan – Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar

“Je serai compris vers 1900.” (1900’lü yıllarda anlaşılacağım.) Stendhal Stendhal, Diderot ve Voltaire’deki kaba materyalizmden hareket etmiş, bir hamlede bütün bir yüzyılı, 19. Yüzyılı aşmış ve ruh incelemelerinin bir bilim haline geldiği psiko-fizik çağının ortasında yere inmiştir. Nietzsche’nin dediği gibi,” bir şekilde onu aşmak ve onu böylesine etkileyen bulmacaların bazılarını çözebilmek için iki kuşağı geçmesi... Continue Reading →

Yates Frances A. – Elizabet Dönemi Okült Felsefe

9. SPENSER’IN YENİ-PLATONCULUĞU VE OKÜLT FELSEFE: JOHN DEE VE THE FAERIE QUEENE Elizabeht dönemi şairlerinden, tanımlanabilir bir düşünce hareketi içerisine yerleştirilmiş biri varsa o da, çoğunlukla Yeni-Platoncu olarak nitelendirilen Edmund Spenser’dir. Eskiden kullanıldığı anlamıyla bu yafta, modern araştırmacıların açığa çıkardığı üzere, Ficino ve Pico’nun biçimlendirdiği Rönesans Yeni-Platonculuğunun içindeki Hermesçi-Kabalacı özü dışarıda bırakıyordu. Hakkındaki engin litaretüre... Continue Reading →

Dante Alighieri – İlahi Komedya

Bastıran uykuyu büyük bir gürültü götürdü başımdan, zorla uyandırılan biri gibi silkindim kendime geldim;  ayağa kalkıp, dinlenmiş gözlerimi çevremde gezdirdim, anlamak için bulunduğum yeri. Sonu gelmez iniltilerin yükseldiği acılı uçurum vadisi yanıbaşımda duruyordu. Karanlıktı, derindi içi, öyle bir sis vardı ki, dibine bakınca bir şey seçilmiyordu. Yüzü sararan ozan: “Şimdi karanlıklar dünyasına iniyoruz” dedi. “Ben... Continue Reading →

Son Kasım

Mevsim sonbahar Aylardan kasım Son yaprağı Sessizce düştü toprağa Hüzün ninni söylüyor Uyanamadım… Geç mi kaldı geçti mi zaman Bir nefes bir nefes… Sesimi geceyi tırmalayan Hadi gidelim vakit tamam. Hangi gün doğdun yitik zaman Son kutlama, hediyesi sensiz her an Güneş mi kayboldu Yıldızlar mı söndü Ay küsmüş Bu bir alamet-i kıyamet kaybolmuş zaman... Continue Reading →

CEMAL GÜZEL – SAĞDUYU FİLOZOFU: POPPER

                 Bilimsel etkinliğin “ amacı “ ndan söz etmek belki bir parça safdilliktir; çünkü değişik bilginlerin başka başka amaçlarının olduğu, ayrıca da bilimin kendisinin (ne anlaşılırsa anlaşılsın) amaçlarının olmadığı açıktır. Bunların tümünü kabul ediyorum. Ama yine de, bilimden söz ettiğimizde, bilimsel etkinliğe özgü bir şeyin olduğu kanısına gerçekten aşağı yukarı varıyoruz; ayrıca, bilimsel... Continue Reading →

Uğur Mumcu – Sakıncalı Piyade

O günlerde insanca, dostça bir merhabanın bile özlemini çekiyorduk. Hiç unutmam, Hukuk Fakültesinden bir asistan arkadaşım, bir Amerikalı subayın tercümanı olarak Patnos’a gelmişti. İlerici olmasına ilerici, devrimci olmasına devrimciydi.Yedek subaylığını yapıyordu. Alayın eğitim alanında karşılaştık. Görmezlikten geldi. Tam önümden geçerken, başını Amerikalı subaya doğru dönerek, geçti gitti. Kolay mı sakıncalı olmak? Ya bana selam verdiğini... Continue Reading →

Jean-Gérard ROSSİ – Analitik Felsefe

5.Mantıkcı Pozitivizim ve Metafizik Eleştirisi KIasik empirizimde bir bilgi teorisi düzeyinde empirik bilgi, formel bilgi ve metafizik sözde-bilgi arasında geçerli olan ayrım, Wittgenstein tarafından anlamlı, boş-anlamlı ve anlamdan yoksun sözde-önermeler arasında yapılmış ayrım ile bir anlam teorisi düzeyinde tekrar ele alınır. Empirist bir anlayış ile mantıkçı bir yaklaşımın kaynaşması, Wittgensteine’ın Tractatus’unu kendisine destek alan felsefi... Continue Reading →

Alexis Bertrand – Ahlak Felsefesi

                             Eskiler, kişisel olgunluğa ulaşmak için iki yol bulunduğunu açıklarlardı. Biri bedenin terbiyesi, diğeri müzik idi. Öncekilere göre, bedenin terbiyesi, vücudu, gerek güzellik, gerekse kuvvet açısından sağlığın en yüksek noktasına ulaştırılacak olan bütün bedeni alıştırmalarla sağlığın şartlara göre korunmasından ibaret idi. Musiki tabirinden de güzel sanatları kastederlerdi. Bunun en önemlisi de şiir idi. Hatta,... Continue Reading →

Antonie de Saint- Exupéry – İnsanların Dünyası

… “Hayat belki bizi birbirimizden uzaklaştırır, birbirimizi düşünmekten alıkoyar, ama nerede olduğunu bilmesek de arkadaşlarımız bir yerlerdedir. Unutulmuş ve sessizdirler, ama sonsuza dek sadıktırlar! Olur da yollarımız kesişirse keyiften şiddetle tutup sarsarız birbirimizi omuzlarımızdan! Şüphesiz biz beklemeye aşinayızdır…” (s.28) İnsana özgü kinlerinin, dostluklarının, sevinçlerinin o büyük oyununu ne ince bir dekorun önünde oynar insan! İnsanlar,... Continue Reading →

Heinz Heimsoeth -Kant’ın Felsefesi

Kant’ın gençlik çağı için önemli noktalardan birisi de şudur. Gençliğinde o, henüz Leibniz’den gelen ve 18. Yüzyıl boyunca sürüp giden optimizmin(iyimserlik) yolu üzerindedir; ona göre, gerçekliğin bütününde yüksek bir uyum egemendir. Eğer biz, tanrı tarafından yaratılmış olan evrende yetkin olmayan, kötü, yıkıcı, amaçsız şeylerle karşılaşıyorsak; bu kusurlarla amaca uygun ve iyi olan arasında bir uzlaşmazlık,... Continue Reading →

Hermann Hesse – Bozkırkurdu

"Ben Bozkırkurdu koşarım boyuna Ve bütün dünya karlara gömülmüş Uçar kayın ağacından bir karga Ama ne bir tavşan, ne karaca Karacalara bayılırım oysa Ah ne olur birini bulaydım Alırdım dişlerimin, pençelerimin arasına Bundan güzel şey var mıdır dünyada Sokulurdum yanına yürekten, iyiliksever Gevrek butlarına geçirirdim dişlerimi Açık pembe kanını içerdim doya doya Ardından ulurdum bütün... Continue Reading →

Abiş Kekilbayulı – Ülker Roman Cilt II

Evet, evet… Fakat o, birazdan, birer birer uçup, gözden kaybolacak olan, aldatıcı bir seraptır. Ama tıpkı sihirli bir görüntüye benzeyen bu ufuk, şuanda olduğu gibi serapla kuşatılmamıştır her zaman. Onu, nice kez sayısız gök mızraklar da kuşatmış. Fakat onlar da, daha sonra gök serap gibi, bir bir uçup gitmiş, gözden kaybolmuş! Evet, bu, engin ufka... Continue Reading →

Abiş Kekilbayulı – Ülker Roman Cilt I

Yaz boyunca bir yurttan, hiçbir yere kımıldaman oturan, büyük obanın yeri, silinip süpürülmüş gibi, kupkuru ve bomboş kaldı. Başı sonu, epey bir yeri kaplayan, uzun, kalabalık, alaca bulaca bir grup, Mizam konakladığında, ışıl ışıl ışıldayan, güz otlarının üstünden ezerek geçip, yeni bir yöne yöneldi. Sümbile’nin doğduğu, besbelli. At kulakları arasından esen karşı esintiden, iğne gibi... Continue Reading →

Ozan Bingöl – Vergi Sistemini Anlama Kılavuzu

''Sistem, bir sonuç elde etmeye yarayan yöntemler düzenini ifade eder. Vergi sistemi ise, cari olan vergilerin yapısını ve uygulama esaslarını konu edinir. Vergi sistemi, politika ve uygulamaları iktidarın kimden yana olduğunu gösterir. İktidarın çalışandan, emekten, alın terinden mi, yoksa sermayeden mi yana olduğunu anlamak için vergi sistemine bakmak yeterlidir.'' (s. 25) Bingöl, Ozan (2019). Vergi... Continue Reading →

Alain Badiou ve Nicolas Truong – Aşka Övgü

"Tiyatro aşkı benim için çok karmaşık ve tam anlamıyla temel bir aşk. Büyük olasılıkla felsefe aşkından daha güçlü. Felsefe aşkı sonradan, daha yavaş, daha zorlu biçimde doğdu. Sanırım, gençken, sahneye çıkarken, beni tiyatroda büyüleyen şey içimde kabarıveren, dilden ve şiirden bir şeylerin neredeyse açıklanamaz şekilde bedenle ilişkilendiği duygusuydu. Özünde, tiyatro benim için belki de aşkın... Continue Reading →

Harun’a…

Kaç gündür bu yazıyı yazmayı düşündüm, nasıl başlarım bilemedim... Harun'a yüzlerce sayfa yazmışlığım vardır ama bu ilk cümleye nasıl başlayacağımı bilemediğim bir vedadan başka bir şeydi. Bir yol hikayesi daha çok... Bizim için bu hikaye, hiç uzak kalamadan yürümeye başladığımız 2015'in kışında başladı. İyi ki bu dünyada öyle bir Şubat ayı vardı. Beraber başladık yüksek... Continue Reading →

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑