“Tiyatro aşkı benim için çok karmaşık ve tam anlamıyla temel bir aşk. Büyük olasılıkla felsefe aşkından daha güçlü. Felsefe aşkı sonradan, daha yavaş, daha zorlu biçimde doğdu. Sanırım, gençken, sahneye çıkarken, beni tiyatroda büyüleyen şey içimde kabarıveren, dilden ve şiirden bir şeylerin neredeyse açıklanamaz şekilde bedenle ilişkilendiği duygusuydu. Özünde, tiyatro benim için belki de aşkın sonradan olacağı şeydi o zamanlar, çünkü düşünceyle bedenin bir şekilde ayırt edilemediği âna işaret ediyordu. Düşünceyle beden başkalarına öyle sunulur ki kalkıp ‘Bu bir beden’ ya da ‘Bu bir düşünce’ denemez. İkisi birbirine karışır, benden dille kavranır, tıpkı birine ‘Seni seviyorum’ dediğimizde olduğu gibi: Bu sözü capcanlı karşımızda duran kişiye söyleriz, ama aynı zamanda o basit, somut varoluşa indirgenemeyecek bir başka şeye, karşımızdaki kişinin kesinlikle hem ötesindeki, hem içindeki bir şeye daha sesleniriz. Kaldı ki tiyatro da temel olarak tam budur işte, beden halindeki düşüncedir, beden-olmuş-düşüncedir” (s. 66-67).
Badiou, Alain ve Truong, Nicolas (2011). Aşka Övgü, (çev. Orçun Türkay), Can Yayınları, İstanbul.
Bir Cevap Yazın