Etienne de La Boétie – Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev

  "Öyleyse, insanın eğitim ve alışkanlıkla kazandığı her şeyin doğal olduğunu söyleyelim. Fakat yalın ve yozlaşmamış (değişime uğramamış) doğasının belirttiği, yalnızca doğasının özüne ilişkin olandır. Böylece, gönüllü kulluğun ilk nedeninin görenekler olduğunu belirtebiliriz. Kulakları ve kuyrukları kesik en cesur atlar, ilk önceleri gemi azıya alınır, fakat daha sonra buna alışırlar; bir zamanlar eyere saldırırken, şimdi... Continue Reading →

Nikolay Çernişevski – Nasıl Yapmalı?

  ''Derken, nedendir bilinmez, düşünceleri yavaş yavaş o konuya kaymaya başladı... Anılar canlandı kafasında... Belli belirsiz birtakım sorular, ele geçmez, uçucu, sessiz birtakım sorular biriktikçe birikti, çoğaldıkça çoğaldı ve gitgide belirsizliğini yitirip  açık bir biçim alarak bir tek soruda birleşti: 'Bana ne oluyor? Neler düşünüyorum böyle? Bu duyguların neyin nesi, nerden çıktı?' Ve Vera Pavlovna'nın... Continue Reading →

Lokman Çilingir – Niçin Felsefe?

  "...Akademik felsefe (ilke olarak üniversitede yapılan, üniversal olan felsefe anlamında), popüler felsefeden genel olarak yönelttiği sorular açısından değil, daha ziyade çerçeve ve felsefi etkinliğin iç ve dış sınırlanımlarının belli formları açısından ayırt edilir. Profesyonel akademik felsefeci her şeyden önce felsefe yapmayı öğreten kişidir. Akademik felsefi etkinlikte tartışma ve sorunlarda kullanılan argümanlara dair tutarlı bir yaklaşım... Continue Reading →

Fehmi Baykan – Nietzsche’nin Felsefesi

  "Yeniden değerlendirme' öze-yabancılaşmayı (self-alienation) 'aşma' sürecedir. Öze-yabancılaşmayla tabiata-karşı değerler ve yaşama alışkanlıkları edinme yüzünden psişik-fizyolojik yapının katılaşmasını (scleroid), enerji alışverişinin ve duyguların bloke olmasını kast ediyorum. Moralizasyon (ahlakileşme) ilkesi yüzünden insan organizması katılaşarak dünyayı değerlendirme fonksiyonu tutucu, durağan hale gelir. Kişi, yemek yeme, cinsi duygu ve davranışlardan tutun da entellektüel yorumlarına kadar, bütün hayati... Continue Reading →

Bedia Akarsu – Immanuel Kant’ın Ahlak Felsefesi

  "Ahlakın kavramları duyulur-üstü nesneleri gerektirir görünüyor. Tanrı, özgürlük ve ölümsüzlüğü kabul etmekle yüküm, ahlaksal yaptırım ve erdemle mutluluğun uyuşması gibi kavramları bir temele oturtabiliriz. Oysa bu duyulur-üstü nesneler bilinemez bizim için. O zaman da ahlakın temeli bilgi değil, bir çeşit duygu olur. Böyle olunca da ahlak kaynağında mistik olur ki bunu Kant kabul etmez.... Continue Reading →

Gilles Deleuze – Bergsonculuk

  "BİRİNCİ KURAL: Problemlere de doğruluk ve yanlışlık atfetmek, yanlış problemin geçersizliğini göstermek, doğruluk ve yaratmayı problemler düzeyinde uzlaştırmak.   Aslında doğru ve yanlışın yalnızca çözümlerle ilgili olduğuna, ancak çözümlerle başladığına inanmakla hata ediyoruz. Bu önyargı toplumsaldır (çünkü toplum ve onun kurallarını aktaran dil, bize hep "devletin idari dosyaları"ndan çıkmış gibi hali hazırda bulunan problemler "verir",... Continue Reading →

Tarihselci Yöntem Ve Bilim Tarihi

''Bu bildiride Newton'un buluşlarının arkasındaki toplumsal gelişmeler, İngiliz burjuva devrimi, onun uzlaşmaya varan sınıfsal ilişkileri, yeni burjuvazinin gereksinimleri, üretici güçlerin durumu birlikte bir sentez içinde ele alınmıştır. Daha önce bu tip yaklaşımlar 'Tarihselci Yöntem'in kurucularından Engels tarafından ele alınsa da, Hessen'in bildirisinin yaptığı etki büyük olmuştur. Kongrede genç bir fizikçi olarak bulunan John Desmond Bernal... Continue Reading →

Tülin Bumin – Tartışılan Modernlik: Descartes ve Spinoza

  "Bu akıl yürütmenin birinci önermesinin dile getirdiği özgür istem sahibi insan anlayışı, Spinoza'ya göre, insanın kendi konusundaki bilgisizliğinden başka bir temele dayanmaz. Tam bir akılcı olarak Spinoza, gerçek neden (Causa) ile sebebin (Ratio) özdeş olduğunu düşünür: Causa sive Ratio. Doğada nedensiz ve doğrudan başka bir şey yoktur. Sıkı bir belirlenimciliğin egemen olduğu varlık alanında,... Continue Reading →

Alâeddin Şenel – İnsanlık Tarihi Boyunca İnsan Hakları Demokrasi İlişkisi

Mısır'da Ayrıcalıklar Halkasının Genişleyip Haklara Dönüşmesi "Eskiçağda yöneticiler, sınıfsal ve ideolojik 'denetim' amaçlarıyla, insanlara bazı haklar 'bağışlayabilmişlerdir'. Bunun en çarpıcı örneği, Mısır tarihinde görülür. Eski Krallık döneminde (İ.Ö. 2000-1800 arasında) yalnızca Firavunun (elbette kendilerine boyun eğmesi koşuluyla) bu ayrıcalıklarını yerel yöneticilere ve soylulara bağışladılar. Bu bağışı, buyruklarını dinlemeyen yerel yöneticileri dize getirmede, aforoz benzeri bir... Continue Reading →

Richard Bach – Martı Jonathan Livingston

"Martı Jonathan, kumsaldaki sürüye katıldığında neredeyse gece yarısı olmuştu. Yorgunluktan perişan bir haldeydi ama yine de bir takla atarak inişe geçti ve bir tüy gibi süzülerek keyifle kumsala indi... 'Diğer martılar başardığım şeyleri duyduklarında zevkten çılgına dönecekler,' diye düşündü. 'Yaşamak için ne çok neden var! Balıkçı teknelerinin etrafında o rutin, sıkıcı dönüp dolaşmadan başka nedenler... Continue Reading →

Orhan Kemal – Grev

"Kadıncağız anlatmaya çalışsa da, hükümdar bu, dertlinin derdinden ne anlar? Gürlemiş: ‘Yıkıl karşımdan!’ Çok açık bir haksızlıktır bu. Arap karısı yıkılmış karşısından, fakat yılmamış, vazgeçmemiş davasından. Hükümdarı Allah’a havale etmiş. İddiasına göre, Mısır medeniyetinin yıkılması, hükümdarın bu haksızlığındandır. Günün birinde Tutankamon’un anasından emdiği süt burnundan fitil fitil gelecek. Kadın hep bu yüzden Musa’yı beklemiştir. Musa’ya... Continue Reading →

Tulepbergen Kaipbergenov – Karakalpak Kızı

"Sen burada kadın yöneticisi mi olursun?' 'Kadın kollarından söz ediyorsanız evet.' 'Aha, demek sen. Adalet istiyorum,' diye heyecandan bağırdı. İnce sakalını çekiştirerek kavgacı bir tavırla ekledi: 'İnsan söz vermişse tutmak zorunda değil mi? Cevap ver!' 'Elbette!' Yaşlı adamın ne istediğini anlamaya çalışan Cumagül’ün sesi inandırıcı çıkmamıştı. 'Verdiğim söz için başlık almışken nasıl olur da!' 'Demek... Continue Reading →

Francis Fukuyama – Tarihin Sonu ve Son İnsan

  "Son insan, varlığını koruma ve sürdürmeyi her şeyden üstün tutuyor. Böylece gene, Hegel'in tarihin gidişini harekete geçiren ilk kanlı kavgasındaki uşağın durumuna düşüyor. Ama son insan çok daha kötü bir durumda. Bunun nedeni, tarihsel sürecin o zamandan bu yana ilerlemiş, toplumun giderek demokrasiye doğru gelişmiş olmasında yatıyor. Çünkü Nietzsche'ye göre her canlı ancak belli... Continue Reading →

Murray Bookchin – Özgürlüğün Ekolojisi (Hiyerarşinin Ortaya Çıkışı ve Çözülüşü)

  "Bitki-hayvan ilişkileri tanımlarken, neden insana özgü toplumsal hiyerarşilerden ödünç alınan terimler bu kadar büyük bir ağırlık kazanıyor? Gerçekten ekosistemlerde bir "hayvan kralı" ve onun "aşağı kulları" var mı? Bazı böcekler diğerlerini "köleleştiriyor" mu? Bir tür başka bir türü "sömürüyor" mu? Bu terimlerin ekolojide rastgele kullanılması geniş kapsamlı bir çok konuyu gündeme getiriyor. Terimlerin toplumsal... Continue Reading →

Chuck Palahniuk – Dövüş Kulübü

  "Paper Street'teki evde bir dedektif dairemdeki patlamayla ilgili telefonlar etmeye başlamıştı. Tyler göğsünü omzuma dayayıp yanında durur, ben kulağımı telefona yapıştırmışken öbür kulağıma bir şeyler fısıldardı. Dedektif bana ev yapımı dinamit üretebilecek birini tanıyıp tanımadığımı sorduğunda, "Felaket benim dönüşüm çizgimin doğal bir parçasıdır" diye fısıldadı Tyler. "Trajediye ve yok oluşa doğru bir dönüşüm." Dedektife... Continue Reading →

Serflik Ne Demek?

"(serfdom) Köleliğe benzeyen, ama esas olarak Ortaçağ Avrupası'nda feodalizmle birlikte anılan bir özgür olmama (bir nevi yarı esaret) biçimi. Yaşadıkları süre boyunca, belirli kullanıcılarla onların varislerine bağlı olan serflerin, derebeyine bağlılık aracılığıyla toprak sahibi efendilerine hizmet etmelerini anlatan bu sistem, aynı zamanda bir otorite ve iktisadi adaptasyon sistemini yansıtmaktaydı" (s. 650).   Marshall, Gordon (1999). Sosyoloji... Continue Reading →

Henry Miller – Oğlak Dönencesi

  "Persona non grata! Tanrım, her şey ne kadar berrak görünüyor gözüme. Bir seçim yapmak mümkün değildi: Elimdekiyle yetinmek ve onu sevmeyi öğrenmek zorundaydım. Solucanlarla birlikte yaşamayı öğrenmek zorundaydım - ya lağım fareleriyle birlikte yüzecek ya da boğulacaktım. Sürüye katılmayı seçersen bağışıklık kazanırsın. Kabul görmek ve takdir edilmek istiyorsan kendini hiçliğe indirgemen, sürüdeki diğer koyunlardan ayırt... Continue Reading →

Friedrich Schiller – Bir Eğitim Ülküsü Olarak Ruh Yüceliği

  "Bu yeryüzünde hayat boyu bize eşlik etmesi için tabiat bize iki daimon armağan etmiştir. Bunlardan munis ve çekici olan ilki, neşeli oyunlarıyla zahmetli meşakkatli olan yolculuğumuzu kısaltır; bizim için zorunluluğun zincirlerini/prangalarını hafifletir, neşeyle ve sevinçle bizi en tehlikeli yerlere götürür, orada biz saf ruhlar gibi hareket eder, ve hakikat bilgisiyle ve vazife ifasıyla maddi... Continue Reading →

Bireycilik Ne Demek?

“(fr. individualisme; alm. İndividualismus; ing. individualism). Bireyi kendi amaçlarını kendinde toplayan toplumsal bir varlık olarak değerlendirme eğilimi. Bu eğilim bireysel olana toplumsal olan karşısında öncelik verir ve bireyseli tek belirleyici olarak görür. Böylece gerçekliğin en yetkin biçimi ve en yüksek insani değer olarak belirlenen bireysel öge toplumsal yaşamın vazgeçilmez ölçütü niteliğini kazanır. Bireycilik Avrupa tarihinde... Continue Reading →

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑