“Kadıncağız anlatmaya çalışsa da, hükümdar bu, dertlinin derdinden ne anlar? Gürlemiş:
‘Yıkıl karşımdan!’
Çok açık bir haksızlıktır bu. Arap karısı yıkılmış karşısından, fakat yılmamış, vazgeçmemiş davasından. Hükümdarı Allah’a havale etmiş. İddiasına göre, Mısır medeniyetinin yıkılması, hükümdarın bu haksızlığındandır. Günün birinde Tutankamon’un anasından emdiği süt burnundan fitil fitil gelecek. Kadın hep bu yüzden Musa’yı beklemiştir. Musa’ya da İsa’ya da şikayet etmiştir Tutankamon’u. Kocasının öcünü alabilmek için önce Musevi, sonra İsevi olmuştur. Muhammed’i beklemesinin sebebi de budur. Bedir gazvesinde Müslüman askerlere su taşımış, ‘Lı lı lı!’ diye bağırarak onları cesaretlendirmiştir.
Ali onu uzun uzun dinlemiş, sabır tavsiye etmiş. Eğer şehit edilmeseydi Tutankamon’dan hesap soracağa benziyordu.
Muaviye’yi hiçbir zaman sevemedi. Hele Yezid’i asla!
Sonraları Arap ordularıyla köhne Bizans’ın sağlam surlarına dayandı. Galata’daki Arap Camisi’nin avlusunda askerlere un çorbası kaynatan odur. O gün bugün İstanbul’da kaldı. Fatih’in atının nallarını öptü. Bizans hamamlarında Fatih yorgun askerlerinin arkalarını keseledi, buzlu şerbetler ikram etti onlara.
Bütün bunlar niçindi?
Tutankamon’dan hesap sorabilmek için!
Fatih Sultan Mehmet, ‘Boş bir zamanda uğra!’ demişti.
Boş zamanı olmadı. Günün birinde göçüp gitti. Ondan sonra gelenler pek ilgilenmediler. Dilekçesi Kubbealtı’na havale edildi. Hala oradadır.
Fakat bekliyor. Sabırla, kinle, inatla bekliyor. Biliyor ki bir gün gelecek, o gün bütün dilekçeler hasır altından çıkacak, hasırların tozu altında kalmış haklar sahiplerine iade edilecek.’’ (s. 89)
Kemal, Orhan (2017). Grev, Everest Yayınları, İstanbul.
Bir Cevap Yazın