
İnsan ve Davranışı
Psikolojinin Temel kavramları
Bilişim dil, düşünme, problem çözme, hatırlama, kavramlaştırma, hayal etme, öğrenme, bilgi işleme ve sembollerin akılda kullanılışı gibi değişik zihinsel faaliyetleri içerir.
Dil bizim iletişim kurmamıza, bilgileri depolamamıza ve daha etkin düşünmemize yol açar. Fonemler konuşulan dilin en ufak ses birimleridir. Türkçe’nin fonemlerinin çoğu alfabemizdeki harflerle gösterilir. Morfem en ufak dil yapı birimidir. Gramer, dilin fonemlerinin, morfemlerinin, kelimelerinin bir araya gelerek nasıl bir cümle kurulacağını belirleyen söz kurallarından oluşur. Bu kurallar zaman içinde yavaş yavaş değişir. Dilbilimci, cümleleri değişik aşamalarda yapı birimlerine indirgeyerek analiz eder. Tümleç yapısı analizi, konuşanın söylemek istediği niyeti ifade edemez. Bu eksikliği gidermek amacıyla yüzey yapı ve derin yapı kavramları geliştirilmiştir: Yüzey yapı konuşanın kullandığı kelimeleri ifade eder, derin yapı konuşanın ilk baştaki niyetini belirtir. Dönüştürümlü gramer, derin ve yüzeysel yapı arasındaki ilişkileri sağlayan kuralları içerir.
Söylenenleri hatırlamamız yapılandırıcı ve yeniden yapılandırıcı süreçleri içerir. Şemalar, değişik kavramlar, olaylar, ya da nesnelerin zihnimizdeki yapılarıyla ilgili bilgilerdir. Şemalar duyduğumuz ve gördüğümüz bilgileri nasıl depolayacağımızı etkiler.
Dil gelişimi değişik aşamalarda oluşur. İlk altı ay cıvıldama devresidir ve bu devrede dünyanın her bölgesindeki çocuklar benzer sesler çıkarırlar. Çocuk bir yaş civarındayken tek kelimeler ortaya çıkarmaya başlar ve çocuk bu tek kelimeleri anlamlı biçimde kullanarak iletişim kurmayı becerir. Bu tür tek kelimelik cümlelere tümcel söz adı verilir. On-sekiz ay civarında iki kelimelik, telegrafik cümleler görülmeye başlanır. İkiden fazla kelime içeren cümlelerin ortaya çıkması daha uzun zaman alır ve bu devrede çocuklar arasında bireysel farklılıklar gözlenir. Bu farklılıklara rağmen, çocukların dil öğrenimi değişik diller konuşan farklı toplum ve ülkelerde aynı yapıyı gösterir: Basit gramer kuralları önce, karmaşık kurallar daha sonra öğrenilir.
Çocukların dili nasıl öğrendiği konusunda koşullama kuramları ve modern psikolinguistik kuramlar birbirinden farklı görüşler ileri sürerler. Koşullama kuramları dil davranışı ile bireyin diğer kassal davranışları arasında bir fark görmez ve dilin pekiştirme, sönme, cezalandırma gibi koşullama ilkeleri altında öğrenildiğini savunur. Psikolinguistik yaklaşım dilin biyolojik temeline önem verir ve insan çocuğunun konuşmaya genetik olarak “programlandığını” kabul eder. Bu genetik programı çevre harekete geçirir. Çocuk çevreden elde ettiği ipuçları sayesinde dilin gramerini kendisi keşfeder.
Dil ile düşünce arasındaki ilişki tartışmalıdır. Whorf dilin düşünceyi belirlediğini savunmuştur. Bugünkü görüş düşüncenin temelinde algılamanın yattığı, ancak dil ve düşüncenin karşılıklı birbirini etkilediği yönündedir.
Bir kavram, bir grup nesne, veya olayların aralarındaki ortak özellikleri belirten bir semboldür. Kavramlar düşünceyi kolaylaştırırlar, mertebeli bir yapıya sahiptirler ve soyutluk ve somutluk bakımından farklılıklar gösterirler. Dildeki öznel isimlerin dışındaki bütün kelimeler birer kavramdır. Ne var ki bütün kavramlar kelimeyle gösterilmez, bazı kavramlar trafik işaretleri gibi sözlü olmayan sembollerle gösterilir.
Kavram oluşumunu değişik türlerde açıklayan yaklaşımlar vardır: Çağrışımsal yaklaşım, kavramı pekiştirilmiş çağrışımlar olarak görür. Bazı psikologlar kavram oluşumunun esasında hipotez oluşturma olduğunu savunmuşlardır. Kavramların temelinde prototiplerin bulunduğunu söyleyen psikologlar da vardır.
Problem, erişilmek istenen bir amacın ve bu amaca ulaşılmasını önleyen bir engelin varlığını ifade eder. Problem çözümü bilişsel süreçleri yoğun biçimde içerir. Problem çözümünün dört aşamadan oluştuğu söylenir: Tanıma, üretme, kuluçka ve değerlendirme. Alt-amaçlar oluşturma ve planlama problem çözümünde etkin stratejilerdir. Problem çözümündeki süreçlerde deneme-yanılmanın mı yoksa içgörünün mü ağır bastığı konusunda tartışma devam etmektedir. İşleve takılma daha önceki yaşantımızdan dolayı belirli nesnelerin algı ve kullanılışında saplantılar geliştirdiğimizi ve bu nesneleri problem çözme durumlarında yaratıcı bir biçimde kullanamadığımızı ifade eder. Zihinsel kurulum problem çözmede daha önce kullandığımız bir yöntemi başka hiçbir seçenek aramadan, yeni problem çözme durumlarında tekrar tekrar kullanmamıza verilen isimdir.
Bilgisayar programları kullanarak insanın bilişsel işleyişini taklit etmeye benzetme adı verilir. Bu programların insanın zihinsel süreçlerini kopya ederek tekrar ettiği kabul edilir.
Belleği kuvvetlendirmek için atılacak adımlardan ilki, dikkati seçici bir biçimde, öğrenmek istenilen konu üzerinde yoğunlaştırmaktır. Bilgi işlem kapasitesi sınırlı olduğu için görülen, duyulan her şey belleğe aktarılamaz. Seçilen belirli birkaç konu üzerinde dikkat yoğunlaştırıldığında, bu konular daha iyi belleğe aktarılır ve daha iyi hatırlanır.
Belleği kuvvetlendirecek ikinci bir adım da, öğrenileni tekrar etmektir. Her tekrar öğrenileni daha iyi hatırda tutmayı sağlar. Seçici dikkat ve tekrara ek olarak belleğe yardımcı olacak diğer bir yöntem öğrenmek istenilen konuyu organize etmektir. Organizasyon öğrenmek istenilen konuya seçicilik ve anlam getirir. Daha önce bilinenle, yeni öğrenilen bilgiler arasında ilişki kurmaya olanak verir.
Yukarıdaki üç temel yöntem (seçici olarak dikkat etme, öğrendiğini tekrar etme ve öğrenilecek malzemeyi organize ederek öğrenme) başka bellek teknikleri kullanılarak daha da pekiştirilir. Bu bellek tekniklerinden biri bölgeyle çağrışım kurma, diğer biri yeni değişler uydurarak öğrendiğimizi bize hatırlatma yöntemidir. Ayrıca birbirleriyle etkileşen imgeler yaratarak da belleğimize yardımcı olabiliriz.
Hatırlamaya yardımcı olacak etkenlerden en önemlilerinden biri de konunun öğrenilmiş olduğu ilişkiler ortamında, veya o ilişkiler ortamına en çok benzeyen bir ortamda hatırlanmasıdır. İlişkiler ortamı, kişinin dışında yer alan nesnel ortamlar olarak düşünülebildiği gibi, kişinin duygu ve düşüncelerini belirten içsel ilişkiler ortamı olarak da düşünülebilir.
En etkin ve verimli biçimde çalışabilmek için psikologlar beş aşamalı bir çalışma düzenini öğrencilere sağlık verirler: (1) Tara, (2) Sor, (3) Oku, (4) Tekrar et ve (5) Gözden geçir. Bu beş aşamaya dikkat ederek çalışan öğrenci hem öğrenme hızını artırır, hem de öğrendiği konuları daha iyi belleğinde tutar. (s.226-227-228)
CÜCELOĞLU,Doğan (2000). İnsan ve Davranışı, Remzi Kitabevi, İstanbul.
Bir Cevap Yazın