İlber Ortaylı – İnsan Geleceğini Nasıl Kurar ?

Etrafa Bakma Sanatı Nedir? Nasıl Öğrenilir? Çevreyle ilişki kurmak, evet, bir sanattır. Etrafa bakmak bir sanattır; hayattaki incelikler buradan doğar. İnsanlar buralarda fark yaratır. Etrafına bakmayı bilen insanların şehirleri de ona göre olur. Mesela bu insanlar şehirlerinin siluetini bozmazlar. Etrafına bakmayı bilen insanlar ırmağın akışıyla, rüzgârın esişiyle oynamazlar; şehirlerini de kendilerini de coğrafyayla, tabiatla uyumlu... Continue Reading →

Yan Lianke – Günler Aylar Yıllar

  "İhtiyar, ellerindeki tozu çırparak temizlemeye çalışırken, Baozhang, dedi, ah be Baozhang, sen hayattayken, sana bir kötülüğüm dokundu mu ha, senden iki hafta önce doğmuş olmama rağmen, seni ne zaman görsem, ağabey diye hitap ettim sana, evinde tahıl yoksa söylemen yeterdi be, aksi gibi bütün gün boşu boşuna evin altını üstüne getirttin bana, sanki güçten... Continue Reading →

Charles Bukowski – Kadınlar

  " "Ya aşk?" dedi Valerie. "Ruhsal bir yükün altından kalkabilenler için güzeldir aşk. Deli gibi akan bir idrar nehrini sırtında ağzına kadar dolu bir çöp bidonuyla aşmaya çalışmak gibi" "O kadar da kötü değildir!" "Bir ön yargı biçimidir aşk. Benim yığınla ön yargım var zaten." Valerie pencereye gitti. " Herkes eğleniyor, havuza giriyor, o... Continue Reading →

Etienne de La Boétie – Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev

  "Öyleyse, insanın eğitim ve alışkanlıkla kazandığı her şeyin doğal olduğunu söyleyelim. Fakat yalın ve yozlaşmamış (değişime uğramamış) doğasının belirttiği, yalnızca doğasının özüne ilişkin olandır. Böylece, gönüllü kulluğun ilk nedeninin görenekler olduğunu belirtebiliriz. Kulakları ve kuyrukları kesik en cesur atlar, ilk önceleri gemi azıya alınır, fakat daha sonra buna alışırlar; bir zamanlar eyere saldırırken, şimdi... Continue Reading →

Roland Barthes – Çağdaş Söylenler

  "Fransız ulusu üç yüz altmış tür peyniri ve kültürü gibi şarabı da kendine özgü bir zenginlik olarak algılar. Bir totem-içkidir şarap, Hollanda ineğinin sütünün ya da İngiliz krallık ailesinin törenle içtiği çayın karşılığıdır. Bachelard, istem düşlemleri üzerine denemesinin sonunda, bu sıvının tözsel ruhçözümleyimini vermiş, şarabın güneş ve toprağın özsuyu olduğunu, temel durumunun ıslak değil,... Continue Reading →

Joseph Conrad – Karanlığın Yüreği

  "Gemiyi fildişiyle doldurduk ve bir çoğunu da güverteye yığmak zorunda kaldık. Böylece görebildiği müddetçe görüp keyif alabilirdi fildişlerinden, çünkü bu iyiliğe karşı duyduğu minnet duygusunu sonuna kadar hissetmişti. 'Benim fildişim', derken duymalıydınız onu. Evet ben duymuştum 'Benim müstakbel eşim, benim fildişim, benim istasyonum, benim nehrim, benim...' Her şey ona aitti. Vahşi doğanın sabit yıldızları... Continue Reading →

Alain Badiou ve Nicolas Truong – Aşka Övgü

"Tiyatro aşkı benim için çok karmaşık ve tam anlamıyla temel bir aşk. Büyük olasılıkla felsefe aşkından daha güçlü. Felsefe aşkı sonradan, daha yavaş, daha zorlu biçimde doğdu. Sanırım, gençken, sahneye çıkarken, beni tiyatroda büyüleyen şey içimde kabarıveren, dilden ve şiirden bir şeylerin neredeyse açıklanamaz şekilde bedenle ilişkilendiği duygusuydu. Özünde, tiyatro benim için belki de aşkın... Continue Reading →

Roland Barthes – Bir Aşk Söyleminden Parçalar

  Proust: "Bazı bazı bir düşünce takılır kafama: sevilen bedeni uzun uzun incelemeye başlarım (uyuyan Albertine'in karşısında anlatıcı gibi). İncelemek demek karıştırmak demektir: içinde ne olduğunu görmek istermiş gibi, arzumun mekanik nedeni karşıt bedendeymiş gibi ötekinin bedenini karıştırırım (zamanın ne olduğunu anlamak için çalar saati söken çocuklara benzerim). Bu işlem soğuk ve şaşkın bir biçimde... Continue Reading →

José Saramago – Kabil

  "Güneşi durduramam çünkü zaten durdu, ben onu bulunduğu yere yerleştirdiğimden beri hep duruyordu, Sen efendisin, yanılmazsın, ama benim gözlerimin gördüğü bu değil, güneş burada doğuyor, bütün gün gökte yolculuk ediyor ve karşı tarafta yok oluyor, ertesi sabah da geri geliyor, Gerçekten bir şey kımıldıyor ama güneş değil o dünya, Dünya kımıldamıyor, efendi, dedi yeşu,... Continue Reading →

Alain de Botton – Görmek ve Fark Etmek

  "Otomat (1927), yalnız başına oturmuş kahve içen bir kadını resmeder. Vakit gecedir, kadının üzerindeki mantodan ve şapkadan anlaşıldığı üzere dışarıda hava soğuktur. Görünüşe bakılırsa oda geniştir, boştur ve iyi aydınlatılmıştır. Dekor tamamen işlevseldir: mermer kaplı bir masa, sağlam görünen, siyah tahta sandalyeler ve beyaz duvarlar. Kadının yüzünde içe dönük, biraz da korkmuş bir ifade... Continue Reading →

J.R.R. Tolkien – Kullervo’nun Hikâyesi

  "Ne demeye yaratıldım ben? Kim beni yaratıp mahkum etti Böyle güneş ve ay altında dolanmaya Açık göklerin altında, ebediyen? Diğerleri yolculuklarını evlerine yapabilir Akşam vakti pırıldayarak duran Ama benim yuvam ormanın içi. Yaban konaklarda uyumam gerek Ve acı yağmurlar yıkamalı beni Benim ocak başım fundaların ortasında Geniş odalarında rüzgarlar patlıyor Yağmur altında, iklimin kucağında.... Continue Reading →

Gogol – Palto

  "Altı ayda bir, kutuda biriken bozuk paraları, bozuklukları toparlar, hepsini küçük gümüşlere çevirirdi. Bu işe başlayalı epey olmuştu; bir kaç yıl içinde yaklaşık olarak kırk ruble biriktirmeyi başarmıştı. Yani, palto için gerekli olan paranın ilk yarısı elindeydi, ama diğer yarıyı nereden bulacaktı? Bir kırk ruble daha nereden bulabilirdi ki? Akakiy Akakiyeviç uzun uzun düşündü... Continue Reading →

Raymond Williams – Anahtar Sözcükler

  Career-Kariyer "Career artık bir kişinin yaşamdaki ya da buradan türetilerek mesleğindeki ilerlemesini anlatmak için o kadar çok kullanılıyor ki, aynı bağlamda hipodromdaki koşuyolu ve dörtnala koşma anlamlarını hatırlamak güç - gerçi kimi bağlamlarda, "careering about" [süratle gitmek] deyiminde olduğu üzere, yaşamaktadır. Career İngilizce'de 16. yüzyılın başlarında görülür, Fransızca yakınkök carriere'den  koşuyolu-, Latince kök sözcük... Continue Reading →

Georges Perec – Karanlık Dükkan (124 Rüya)

No:7 Ocak 1969 Yaşlılık Günlerime Dair   "Hala genç olduğuna emin olsan da, daha şimdiden can dostlarından ikisi ölmüş, üçüncüsü de ölmek üzere olduğuna göre, artık o kadar da genç olmamalısın... Flaubert'in mektubundaki gibiydi: "Jules'ü toprağa verdik..." (yoksa Edmund'u mu?). Ölmüş o iki dost kimdi? Biri Claude değil mi? Yoksa Régis mi?" (s.18).   Perec,... Continue Reading →

Franz Kafka – Şato

  "K.'nın böyle bir şey yapmaya nasıl cesaret ettiğine akıl erdirebiliyorlardı. "İyi ama ne yapmıştı ki?" K. durmadan bunu sorup duruyor, ama karşısındaki iki kişi onun suçundan pek emin olduklarından ve K.'nın iyi niyetli olabileceğini akıllarının ucundan bile geçirmediklerinden sorup öğrenemiyordu. K. her şeyi yavaş yavaş kavrayabiliyordu. Koridora çıkmaya hakkı yoktu, normal koşullarda olsa olsa... Continue Reading →

Jacques Derrida – Gramatoloji

  "Yazı işlemi burada sözünkini aynen tekrarladığından, ilk yazı biçimi de ilk sözü yansıtacaktır: figür ve imge. Piktogtafik olacaktır. Yine Warburton'dan serbest alıntı: «O zaman, imgelemleri onlara sadece daha önce eylemler ve sözcüklerle ifade ettikleri ve daha en baştan dili figürlü ve mecazlı yapmış olan imgeleri gösterdi. Dolayısıyla, en doğal yol da şeylerin imgelerini çizmek... Continue Reading →

İbn Battûta Seyahatnamesi’nden

  Lâdik [Denizli] "Böylece Lâdik'e vardık. Buraya Dûngûzla'da [=Donuzlu, Domuzlu, Denizli] deniliyor. Bu kelime "Beldetü'l-Hanâzîr" [=domuz diyarı] anlamına geliyor. Burası bölgenin en güzel, en büyük şehirlerinden biridir. Cuma namazının kılındığı yedi büyük camii, bağ ve bahçeleri, düzenli akan çayları, memba suları ve şirin çarşıları var. Burada dünyada eşi benzeri olmayan altın işlemeli pamuk elbiseler dokunur.... Continue Reading →

Andrey Markoviç Sagalayev – Ural-Altay Mitolojisinde Arketipler ve Semboller

  "Bazen kuş biçimindeki ana-tanrıça yuvada kuluçkaya yatar. V. N. Çernetsov zamanında, Mansilerin 'kuşlarla' ilgili birtakım şarkıları kaydedilmiş olup, onlardan birisi şöyledir:   Yedi göller kıyısına, sazlarla kaplanmış, Kuru saz parçalarından, Kızları yetiştirmek için yuva, Kuş-ben yapıyorum. Kendi göğsümden yumuşak tüy, Kuş-ben koparıyorum. Sert kabuklu iki yumurta Kuş-ben yumurtluyorum. Sağlam kabuklu iki yumurta, gagalandı, Küçüğün... Continue Reading →

Sencer Divitçioğlu – Oğuz’dan Selçuklu’ya

  "Pekiyi! Oğuz boylarını simgeleyen bu kuşları* nasıl yorumlayabiliriz? Onlar hangi işlevi yüklenmişlerdir? Sorunun, (yaklaşık) yorumunu belki Kaşgarî'de buluruz. Onda şöyle bir kavram var: eşlik < eşliğ. Anlamı, 'sahip olunan aile ruhu'dur. Totem, ongun, törit, tanara gibi çok şey anlatmak isteyen bu kavram, şu dörtlükle daha da belirginleşir. anıng işin keçürdüm eşin yeme gaçurdum ölüm... Continue Reading →

Bertolt Brecth – Halkın Ekmeği

  BİR İŞÇİNİN HEKİME ÇEKTİĞİ SÖYLEV "Biliriz nedir bizi hasta eden! Söylenir bizi senin iyileştireceğin hastalandığımız zaman.   Diyorlar ki, sen, tam on yılda öğrenmişsin hastaları iyi etmesini halkın parasıyla yapılan güzel okullarda. Dünyanın parasını dökmüşsün olmak için bilgi sahibi. Senin elinde öyleyse iyileştirmek bizi.   Ne dersin, elinde mi?   Seni gelince görmeye, çıkartıyorlar... Continue Reading →

Ernst H. Gombrich – İmge ve Göz

  "Sanat ve doğadaki evrimin, kolay bir tanınabilirliğin ötesinde başka koşulları gerçekleştirmeye çalıştığını varsayabiliriz. Belki de, 'primitif' olarak adlandırdığımız kabile üsluplarının son derece tedirgin edici ve anlatım gücü yüksek biçimleri de, huşu yaratan ya da korkutucu düzenlemelere doğru adım adım evrilmiştir. Kabul etmek gerekir ki bu standartları dile getirip formüle edecek kimse yoktu ortada. Belki... Continue Reading →

Ece Temelkuran – İyilik Güzellik

"Gerçek hikâyeler iyi bitmeyebilir. Çünkü gerçeğin sevilmek, beğenilmek, 'umudu dürtmek', bizi ikna etmek veya daha çok izlenmek ya da okunmak gibi bir derdi yoktur. Gerçek, tasasızdır. Aklına geldiği gibi devam eder işine. Gerçeğin umut vermek diye bir görevi de yoktur. Biz o yüzden yazarız, film çekeriz, şiir yazarız, resim yaparız. Dünyanın gerçekliğine insanın kendi gerçekliğini... Continue Reading →

Edmond Rostard – Cyrano de Bergerac

  "CYRANO* Ya ne yapmak lâzımmış? Sağlam bir dayı bulup çatmak sırnaşık gibi, Bir ağaç gövdesini, tıpkı sarmaşık gibi, Yerden etekleyerek velinimet sanmak mı? Kudretle davranmayıp hileyle tırmanmak mı? İstemem eksik olsun! Herkes gibi, koşarak, Yabanın zenginine methiyeler mi yazmak? Yoksa nazırın yüzü gülecek diye bir an Karşısında takla mı atmak lazım her zaman? İstemem... Continue Reading →

Georg Simmel – Bireysellik ve Kültür

"İnsanın dünyadaki konumu, varlığının ve davranışlarının her boyutunda her an iki sınır arasında bulunuyor olmasıyla tanımlanır. Varoluşumuzun biçimsel yapısını oluşturan bu koşul, insan hayatının farklı farklı alan, faaliyet ve yazgılarında sayısız şekillerde tezahür eder. Her saatin içerik ve biçiminin bir "daha önce" ile "daha sonra” arasında, her düşüncenin “daha akıllıca" ile "daha aptalca" arasında, sahip... Continue Reading →

Charles Bukowski – Factotum

  "Yatağa girip şişeyi açtıktan sonra yastığımı arkama destek yapıp derin bir nefes aldım ve karanlıkta pencereden dışarı baktım. Beş gündür ilk kez yalnız kalıyordum.Yalnızlıkla beslenen biriydim; yalnızlığımı alırsanız yemeğimi ve suyumu almış kadar olursunuz. Yalnız kalamadığım her gün gücümden bir şeyler alıp götürür. Bununla övünmüyorum ama önemliydi benim için. Odanın karanlığı güneşti bana. Şişemden... Continue Reading →

Spinoza – Ethica

  "...eğer zihnimiz tek başına olsaydı ve kendisi dışında hiçbir şey anlamamış olsaydı, tabii ki anlayışımız da çok daha kıt olurdu. O halde kendimizin dışında bize yararı dokunacak ve bu nedenle istememiz gereken pek çok şey söz konusudur. Bunların içinde de doğamızla tamamen uyumlu olanının en mükemmel olduğunu düşünürüz. Örneğin tamamen aynı doğaya sahip iki... Continue Reading →

Georges Bataille – Eros’un Gözyaşları

  "...Gerçekte, cinsel etkinlik karşısındaki çekinme duygusu, en azından bir anlamda, ölüm ve ölüler karşısındaki çekinme duygusunu anımsatmaktadır. Şiddet her durumda tuhaf şekilde bizi aşmaktadır; her defasında olup biten şey, her defasında bu şiddetin zıtlaştığı şeyler düzenine yabancıdır. Ölümde, kuşkusuz, cinsel etkinliğin nezaketsizliğinden farklı olan bir densizlik vardır. Ölüm gözyaşlarına ve bazen de cinsel arzu... Continue Reading →

Antonin Artaud – Tanrı Yargısının İşini Bitirmek İçin

DIŞKILAMA ARAYIŞI "... Şu pislik tiksintisi nereden geliyor peki?   Dünyanın henüz kurulmamış olmasından mı, yoksa dünya hakkında yalnızca ufacık bir fikri var da insanın, bunu sonsuza kadar korumak istemesinden mi?   Güzel bir günde insanın dünya fikrini durdurmuş olmasından.   İki yol vardı önünde: sınırsız dışarınınki, boyutsuz içerininki   Ve boyutsuz içeriyi seçti. Orayı yapacak... Continue Reading →

Maurice Blanchot – Ölüm Hükmü

  "Sessizliği kaybettim ve bunun için duyduğum pişmanlık ölçüsüzdür. Mutsuzluğun, bir kez konuşmaya başlayan bir insanı nasıl sardığına tanık oldum. Sağırlığa bağlı, hareketsiz bir acıydı; bu yüzden soluduğum şey solunamayandır. Kendimi yalnız başıma bir odaya kapadım, evde kimse yok, dışarıda da hemen hemen kimse yok ama bu yalnızlığın kendisi bizzat konuşmaya başladı ve karşılığında benim... Continue Reading →

Abbas Sayar – Yılkı Atı

"Işık, Doru'yu isteklendirdi. Bağlar arasında dolaştı. Toprağa yapışık, çamurlaşmış yapraklardan yedi. Sonra bağlardan çıktı. Geçen günlerin aksine ters yamaç tepelere doğru yürüdü. Bilmiyordu nereye gideceğini... Gidiyordu yalnız... Zor yol alıyordu. Tırnağı bütünü ile toprağa gömülüyordu, incikleri ağrıyordu. Hayır ağrımıyor, acı acı sızlıyordu. İlk aydınlığa dek böyle gitti. Köy, sağ aşağısında kalmıştı. Görünmüyordu artık. Ama, Doru... Continue Reading →

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑