“Işık, Doru’yu isteklendirdi. Bağlar arasında dolaştı. Toprağa yapışık, çamurlaşmış yapraklardan yedi. Sonra bağlardan çıktı. Geçen günlerin aksine ters yamaç tepelere doğru yürüdü. Bilmiyordu nereye gideceğini… Gidiyordu yalnız… Zor yol alıyordu. Tırnağı bütünü ile toprağa gömülüyordu, incikleri ağrıyordu. Hayır ağrımıyor, acı acı sızlıyordu. İlk aydınlığa dek böyle gitti. Köy, sağ aşağısında kalmıştı. Görünmüyordu artık. Ama, Doru da hiç mi hiç görmek istemiyordu. Ne köyü, ne insanlarını… Hele Üssüğünoğlu mu? Şeytanlar göreydi yüzünü… On beş yıllık emeğinin armağanını eline vermişti. İşte, sersefildi yazı yabanda. Bir karşısına çıkmaya göreydi. Bir Üssüğünoğlu mu? Yok, kim çıkarsa karşısına… Ortalık iyice aydınlandı. Güneş kızartısını gösterdi. Ardından kendi çıktı.
Doru, güneşe karşı döndü. Soluğu buhar buhardı. Bakışı karşı tepelere kaydı. Köyün sığırı ağır ağır ilerliyordu. Hayvanlara tiksinti ile baktı. Sonra kıçını döndü, yürüdü. Onlar da kendisini bırakmışlardı. Birbirine boyun vermiş tepecikler ortasında yapayalnızdı. Biteviye sola kayıyordu. Bir süre sonra güneye yöneldi. Düze vurdu yolu.” (s. 39)
Sayar, Abbas (2016). Yılkı Atı, Ötüken Yayınları, İstanbul.
Yılkı Atı ile ilgili not: Bu kitap, Abbas Sayar’ın arkadaşı olan dedem tarafından anneme, kitap olarak basılmadan birkaç sene evvel (tefrika halini) okuması için getirilmiş. Annem o yıllarda 14 yaşlarında, dedem çok kitap okuduğu için annemin fikrini almak istiyor; annemse Yılkı Atı’nı çok beğenmiş. Özcesi, henüz kitap olmadan bu kitabı okuyan ilk kişilerden biri annemdir. Hepsine saygı ve sevgiyle…
Bir Cevap Yazın