Annie Ernaux – Seneler

Gelecek sene emekliye ayrılacak. Ders notlarını, onları hazırlarken yararlandığı kitaplar, makalelerle ilgili yazıları şimdiden atıyor, hayatını sarmalayan her şeyden sıyrılarak yazma projesi için yer açıyor; böylece bunu daha fazla erteleyecek hiçbir bahanesi kalmayacak. Dosyalarını, defterlerini toparlarken Henri Brulard’ın Yaşamı’nın başlarındaki bir cümleye denk geliyor, “Yakında elli yaşını dolduruyorum, kendimi tanıma zamanı geldi geçiyor.” Bu cümleyi... Continue Reading →

Etienne de La Boétie – Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev

  "Öyleyse, insanın eğitim ve alışkanlıkla kazandığı her şeyin doğal olduğunu söyleyelim. Fakat yalın ve yozlaşmamış (değişime uğramamış) doğasının belirttiği, yalnızca doğasının özüne ilişkin olandır. Böylece, gönüllü kulluğun ilk nedeninin görenekler olduğunu belirtebiliriz. Kulakları ve kuyrukları kesik en cesur atlar, ilk önceleri gemi azıya alınır, fakat daha sonra buna alışırlar; bir zamanlar eyere saldırırken, şimdi... Continue Reading →

Roland Barthes – Çağdaş Söylenler

  "Fransız ulusu üç yüz altmış tür peyniri ve kültürü gibi şarabı da kendine özgü bir zenginlik olarak algılar. Bir totem-içkidir şarap, Hollanda ineğinin sütünün ya da İngiliz krallık ailesinin törenle içtiği çayın karşılığıdır. Bachelard, istem düşlemleri üzerine denemesinin sonunda, bu sıvının tözsel ruhçözümleyimini vermiş, şarabın güneş ve toprağın özsuyu olduğunu, temel durumunun ıslak değil,... Continue Reading →

Alain Badiou ve Nicolas Truong – Aşka Övgü

"Tiyatro aşkı benim için çok karmaşık ve tam anlamıyla temel bir aşk. Büyük olasılıkla felsefe aşkından daha güçlü. Felsefe aşkı sonradan, daha yavaş, daha zorlu biçimde doğdu. Sanırım, gençken, sahneye çıkarken, beni tiyatroda büyüleyen şey içimde kabarıveren, dilden ve şiirden bir şeylerin neredeyse açıklanamaz şekilde bedenle ilişkilendiği duygusuydu. Özünde, tiyatro benim için belki de aşkın... Continue Reading →

Roland Barthes – Bir Aşk Söyleminden Parçalar

  Proust: "Bazı bazı bir düşünce takılır kafama: sevilen bedeni uzun uzun incelemeye başlarım (uyuyan Albertine'in karşısında anlatıcı gibi). İncelemek demek karıştırmak demektir: içinde ne olduğunu görmek istermiş gibi, arzumun mekanik nedeni karşıt bedendeymiş gibi ötekinin bedenini karıştırırım (zamanın ne olduğunu anlamak için çalar saati söken çocuklara benzerim). Bu işlem soğuk ve şaşkın bir biçimde... Continue Reading →

Alain de Botton – Görmek ve Fark Etmek

  "Otomat (1927), yalnız başına oturmuş kahve içen bir kadını resmeder. Vakit gecedir, kadının üzerindeki mantodan ve şapkadan anlaşıldığı üzere dışarıda hava soğuktur. Görünüşe bakılırsa oda geniştir, boştur ve iyi aydınlatılmıştır. Dekor tamamen işlevseldir: mermer kaplı bir masa, sağlam görünen, siyah tahta sandalyeler ve beyaz duvarlar. Kadının yüzünde içe dönük, biraz da korkmuş bir ifade... Continue Reading →

Georges Perec – Karanlık Dükkan (124 Rüya)

No:7 Ocak 1969 Yaşlılık Günlerime Dair   "Hala genç olduğuna emin olsan da, daha şimdiden can dostlarından ikisi ölmüş, üçüncüsü de ölmek üzere olduğuna göre, artık o kadar da genç olmamalısın... Flaubert'in mektubundaki gibiydi: "Jules'ü toprağa verdik..." (yoksa Edmund'u mu?). Ölmüş o iki dost kimdi? Biri Claude değil mi? Yoksa Régis mi?" (s.18).   Perec,... Continue Reading →

Ece Temelkuran – İyilik Güzellik

"Gerçek hikâyeler iyi bitmeyebilir. Çünkü gerçeğin sevilmek, beğenilmek, 'umudu dürtmek', bizi ikna etmek veya daha çok izlenmek ya da okunmak gibi bir derdi yoktur. Gerçek, tasasızdır. Aklına geldiği gibi devam eder işine. Gerçeğin umut vermek diye bir görevi de yoktur. Biz o yüzden yazarız, film çekeriz, şiir yazarız, resim yaparız. Dünyanın gerçekliğine insanın kendi gerçekliğini... Continue Reading →

Antonin Artaud – Tanrı Yargısının İşini Bitirmek İçin

DIŞKILAMA ARAYIŞI "... Şu pislik tiksintisi nereden geliyor peki?   Dünyanın henüz kurulmamış olmasından mı, yoksa dünya hakkında yalnızca ufacık bir fikri var da insanın, bunu sonsuza kadar korumak istemesinden mi?   Güzel bir günde insanın dünya fikrini durdurmuş olmasından.   İki yol vardı önünde: sınırsız dışarınınki, boyutsuz içerininki   Ve boyutsuz içeriyi seçti. Orayı yapacak... Continue Reading →

Nevzat Evrim Önal – Bilmiyorlar, Ama Yapıyorlar

''Oysa aydınlanmanın acımasız bir diyalektiği vardır: Işığın varlığı anca nesneye düşüp yansıdığında görünür hale gelir ve ışık enerjidir, kaynağını tüketir. Yani, aydınlanmış olmak bir insanın kendi kendine yaşayacağı bir durum değildir, sürdürülmesi ancak başkalarını aydınlatmak için emek vererek mümkündür. Bu, aydınlanmış insanın yalnız sorumluluğu değil, varlık koşuludur. Tekelleşmiş burjuvazi, aydınlanmanın toplumsal mirasını reddederken, eğitimli emekçilere... Continue Reading →

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑