Şefik Can – Klâsik Yunan Mitolojisi

Dionysosikarios

İKARİOS’UN ÖLÜMÜ

“Bir gün, bu uzun ve bitmez seyahatleri sırasında Dionysos, İkarios’un evine geldi, oraya misafir oldu. Kendisini çok iyi karşıladılar, izzet ikramda bulundular, gitmeden evvel Dionysos kendisine gösterilen misafirperverliğe karşılık olarak ev sahibine üzüm yetiştirmenin usulünü, bağcılık fennini ve şarap yapmayı öğretti. Bağbozumu gelince, İkarios, bu esrarlı içkiden yalnız kendisinin faydalanmasını düşünmedi, üzümün faydasını, şarabın verdiği tatlı sarhoşluğu, bütün halka öğretmek ve tanıtmak sevdasına kapıldı. Şarap dolu tulumlarla köyleri, kırları dolaştı. Rastladığı bütün köylülere şarap içirmeye, onları neşe ile oynatıp, zıplatmaya başladı.

Fakat akıllı ve uslu olan köylüler, fazla içince sarhoş oldular,dizlerinin büküldüğünü, bacaklarının sarsıldığını, akıllarının başlarından gittiğini hissettiler ve bazılarının yere yıkıldığını ve derin bir uykuya daldıklarını görünce, İkarios’un şarapla kendilerini zehirlediğine kani oldular. Kızgın ve delirmiş bir halde İkarios’un üzerine atıldılar, tulumlarını patlattılar. Şarapları yere döktüler, taşlarla, sopalarla, küreklerle onu linç ettiler. Bu cinayeti işledikten sonra bitkin ve yorgun bir halde yere serildiler ve parçaladıkları naaşın üzerine sızdılar.

Dionysosikarios.jpg2

Ertesi gün, akılları başlarına gelen köylüler, kendilerine iyilik eden adamı parçaladıklarını anlayınca, onun naaşını sık bir ormanın içine götürdüler, sakladılar. Fakat İkarios’un, Erigone adında güzel bir kızı vardı. Bu kız babasının eve dönmediğini görünce merak etmeye başladı. Bir gece, yine sevgilisi babasını düşünüyor ve gözüne bir türlü uyku girmiyordu. Gecenin hayli ilerlediği bir sırada, babasının hayali göründü, zavallı İkarios, acınacak bir vaziyette kızına yaralarını göstererek dedi ki:

– Kızım, sevgili kızım, uyan ve hemen kalk; ben senin babanım, şarabın tesiri ile akıllarını kaybeden köylüler beni öldürdüler ve ormana bıraktılar, kızım git orada benim gizlenmiş olan naaşımı bul ve onu yere göm.

Hayal bunları söyleyerek kayboldu. Zavallı Erigone, yatağından ağlayarak fırladı, saçlarını kesti, uzun bir matem elbisesi giydi ve şafak söker sökmez, babasının saklanmış olan cesedini aramaya başladı. Uzun müddet hiçbir ize rastlamadan ormanda dolaştı, durdu. Maira adındaki küçük köpeği yanına almayı unutmamıştı. Bu sadık köpeğin zayıf havlamalarından başka ormanda bir ses işitilmiyordu. Nihayet iki yolun kavşağında Erigone, bir köylüye rastladı, bu köylü bahtsız kızı babasının naaşının yanına götürdü ve yara bere içinde olan naaşın yanına diz çöktü, ağladı, fakat kalpteki büyük ıstırapları gözyaşları giderebilir mi? Küçük acılar için ağlamak belki bir teselli olabilir. Fakat baba acısı gönülde zamanın kapatamayacağı büyük yaralar açar ve bu yaralara gözyaşı hiçbir şey yapamaz.

Kızcağız teselli bulamadığı için umutsuzluğa kapıldı ve kendini orada, babasının naaşı yanında bir ağaca astı. Küçük köpek Maira, onun için üzülen, sızlanan biricik arkadaşı oldu ve asla oradan, hanımının naaşının yanından ayrılmadı.

Erigone’nin kendini astığı ağacın dibinde kaldı ve durmadan acı acı uludu. Çobanlar, oradan geçerken onun sesini işittiler ve oraya koştular. Bahtsız kızı ağaçtan indirdiler ve babasının yanına gömdüler. Küçük köpek, İkarios’un kızının mezarından ayrılmadı ve birkaç gün sonra acından öldü, Erigone’nin mezarının üstüne düştü kaldı.” (s. 154-155)

Can, Şefik. Klâsik Yunan Mitolojisi, İnkılâp Yayınları, İstanbul.

 

Görsel Kaynak 1

Görsel Kaynak 2

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑

%d blogcu bunu beğendi: