Knut Hamsun – Açlık

  "Sallanarak yürüdüm. İnsanın biraz ekmeği olsa! Sokaklarda ısıra ısıra gidebileceği, bir küçük nefis çavdar ekmeği! Hem yürüyor hem de bu en iyisinden çavdar ekmeğini hayal ediyordum; şimdi yemesi ne hoş olurdu! Açlık iflahımı kesiyordu; ölmeyi yok olmayı özledim, duygulandım, ağladım. Sefaletim bitip tükenmek bilmiyordu! Ansızın sokağın ortasında durdum, vurdum ayağımı yere, bastım küfürü. Ne... Continue Reading →

Moritz Winternitz – Hint Destanları (Ramayana, Mahabharata, Harivamşa)

  Destanlarla İlgili Kısa Bilgiler “Destanların çekirdek konularına bakıldığında, Mahabharata Ramayana’dan daha eski gözükmektedir. Ancak Ramayana’nın yazıya geçirilip, bitirilişi (yaklaşık MÖ 2. Yüzyıl) Mahabharata’dan daha önce olduğu için, daha eski bir destan olarak kabul edilir. RAMAYANA, öncelikle Buddhist inançtan etkilenmiştir ve halk arasında yaşayan baladlar, destan bitirilmeden önceki zaman içinde, sık sık destan anlatımlarında kullanılmıştır.... Continue Reading →

Richard Bach – Martı Jonathan Livingston

"Martı Jonathan, kumsaldaki sürüye katıldığında neredeyse gece yarısı olmuştu. Yorgunluktan perişan bir haldeydi ama yine de bir takla atarak inişe geçti ve bir tüy gibi süzülerek keyifle kumsala indi... 'Diğer martılar başardığım şeyleri duyduklarında zevkten çılgına dönecekler,' diye düşündü. 'Yaşamak için ne çok neden var! Balıkçı teknelerinin etrafında o rutin, sıkıcı dönüp dolaşmadan başka nedenler... Continue Reading →

G. Deleuze – F. Guattari – Felsefe Nedir?

  " Felsefe, bilim ve sanat gökkubbeyi yırtmamızı ve de doğruca kaosun içine dalmamızı isterler. Kaosu ancak bu bedel karşısında yenebileceğizdir. Ve ben üç kez utkuyla katettim Akheron ırmağını. Filozof, bilgin, sanatçı ölüler aleminden dönmüş gibidirler. Filozofun kaostan beraberinde getirdiği, sonsuz olarak kalan, ama kesitsel bir içkinlik düzlemi çizen yüzeylerin üzerinde ya da mutlak oylumların... Continue Reading →

Grimm Kardeşler – Grimm Masalları Cilt 2

  Akıllı Gretel   “Bir zamanlar Gretel adında bir aşçı kadın vardı. Yüksek topuklu pabuç giyerdi hep ve sallana sallana yürürken ‘Sen güzel bir kızsın’ diye mırıldanırdı. Eve neşeli geldiğinde de bir yudum şarap içerdi. O şarap iştahını açtığı için o gün ne pişirmişse karnı doyana kadar atıştırdıktan sonra, ‘Bir aşçı daima yemeğin tadına bakmalı’... Continue Reading →

Orhan Kemal – Grev

"Kadıncağız anlatmaya çalışsa da, hükümdar bu, dertlinin derdinden ne anlar? Gürlemiş: ‘Yıkıl karşımdan!’ Çok açık bir haksızlıktır bu. Arap karısı yıkılmış karşısından, fakat yılmamış, vazgeçmemiş davasından. Hükümdarı Allah’a havale etmiş. İddiasına göre, Mısır medeniyetinin yıkılması, hükümdarın bu haksızlığındandır. Günün birinde Tutankamon’un anasından emdiği süt burnundan fitil fitil gelecek. Kadın hep bu yüzden Musa’yı beklemiştir. Musa’ya... Continue Reading →

Michel Foucault – Ders Özetleri

"Egzomolojez, 'inanç belgesi' olarak Hıristiyanın onsuz edemeyeceği bir şeydir ve Hıristiyan için vahiy ile açıklanmış hakikatler, sadece bir inanç konusu değil, aynı zamanda kendini bağımlamanın temelindeki yükümlülüklerdir; yani inançlarını sürdürme ve koruma yükümlülüğüdür, bunları gerçekleyen otoriteyi kabullenmedir; bunları, kamu önünde itiraf etmektir; bunlarla uyum halinde yaşamaktır vb. Ama, çok geçmeden bir başka çeşit egzomolojez ortaya... Continue Reading →

Grimm Kardeşler – Grimm Masalları Cilt 2

  Yırtık Pabuçlar   “Bir zamanlar bir kralın on iki kızı vardı, kızların hepsi birbirinden güzeldi. Hepsi bir salonda uyuyordu, yatakları yan yanaydı ve akşam olup da yattıktan sonra kral salonun kapısını dışardan sürgülüyordu. Bir sabah kral bu kapıyı açtığı zaman kızlarının pabuçlarının dans etmekten paramparça olduğunu gördü ve bunun nasıl olduğunu kimse anlayamadı. Kral... Continue Reading →

Friedrich Nietzsche – Tan Kızıllığı (Ahlaksal Önyargılar Üzerine Düşünceler)

  "Sahte Bencillik--- Çoğu insan "egoizm" hakkında ne düşünürse düşünsün, ne söylerse söylesin, yine de yaşamı boyunca egosu için hiçbir şey yapmaz; tersine, sadece çevresindekilerin kafalarında kendi hakkında oluşmuş ve onlara bildirmiş ego hayaleti için yapar. Bunun sonucu olarak bu tür insanların hepsi, şahsına ait olmayan, yarı şahsi fikirlerin ve keyfi olarak sanki şiirsel değerlendirmelerin sisi... Continue Reading →

Oğuz Atay – Korkuyu Beklerken

Tahta At adlı öyküden... "Bize şimdi yeni bir hava getir, Tahta Atın nasıl yapıldığını anlat. Tuzak nasıl kuruldu, onun şarkısını söyle. Şehrin girişinde sağlamlığını bugün de koruyan duvarlar Romalılardan kalmadır. Sen bize güzel bir masal anlatırsan, dedim ona, ben de senin sayende dünyaya belki yeni bir şeyler söylerim. Gördüğünüz kuyuda bir zamanlar bütün şehre yetecek... Continue Reading →

Grimm Kardeşler – Grimm Masalları Cilt 1

  Ay “Çok eski zamanlarda bir ülke vardı; orada geceler sanki üzerine tül çekilmiş gibi kapkaranlıktı. Çünkü orada hiç ay doğmuyordu. Gökte hiç yıldız görünmüyordu. Dünyanın yaratılışında gece ışığı yeterli geliyordu. Bir gün bu ülkeden dört çocuk seyahate çıktı; yolları başka bir ülkeye çıktı. Orada güneş dağları ardında kayboluyor, sonra da parlak bir küre bir... Continue Reading →

Tulepbergen Kaipbergenov – Karakalpak Kızı

"Sen burada kadın yöneticisi mi olursun?' 'Kadın kollarından söz ediyorsanız evet.' 'Aha, demek sen. Adalet istiyorum,' diye heyecandan bağırdı. İnce sakalını çekiştirerek kavgacı bir tavırla ekledi: 'İnsan söz vermişse tutmak zorunda değil mi? Cevap ver!' 'Elbette!' Yaşlı adamın ne istediğini anlamaya çalışan Cumagül’ün sesi inandırıcı çıkmamıştı. 'Verdiğim söz için başlık almışken nasıl olur da!' 'Demek... Continue Reading →

Fernando Pessoa – Huzursuzluğun Kitabı

  "Okuyarak, düşlere dalarak, yazmayı düşünerek, düşüncelerin kaprisli rüzgarına göre akan, tutkulardan arınmış, kültürlü bir hayat sürsem, sıkıntının kıyılarında dolaşacak kadar yavaş, sıkıntıya hiç düşmeyecek kadar iyi kurulmuş bir hayat. Heyecanlardan ve düşüncelerden uzak o hayatı, heyecanların düşüncesiyle ve düşüncelerin heyecanıyla yaşasam. Çiçeklerle çevrili, karanlık bir göl gibi güneşin altına uzansam, altın rengine boyansam. Gölgelerin... Continue Reading →

Füreya Koral (1910-1997)

"Füreya Koral, 1927'de Notre Dame de Sion Kız Lisesi'ni bitirmiş, bir süre İÜ Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'ne devam etmiştir. Bu arada özel keman dersleri almaya başlayarak 1940-44 arasında müzik eleştirileri yazmış ve çeviriler yapmıştır. Seramik çalışmalarına 1947'de gittiği İsviçre'de başlamış, 1949'da Fransız seramikçi Serré'nin önerisiyle Paris'te özel bir atölyede çalışmalarını sürdürmüştür. 1951'de Paris'te Galeri M.A.I'deki... Continue Reading →

Grimm Kardeşler – Grimm Masalları Cilt 1

  Köylü ile Şeytan   “Bir zamanlar çok kurnaz bir köylü kadın vardı. Onun yaptıkları hakkında çok şey anlatıldı. Ama en güzel öyküsü şeytanı nasıl faka bastırdığını anlatandı. Kadın tarlasında bütün gün çalıştıktan sonra eve dönmeye karar verdi. Ama akşam karanlığı basmıştı bile. Tarlanın ortasında bir yığın mangal kömürü görünce çok şaşırdı ve oraya yaklaştı.... Continue Reading →

Paul Auster – Yükseklik Korkusu (Mr. Vertigo)

"Bu konuşmamızı izleyen bir saat boyunca bir önceki rekorumu ikiye katlamayı başardım, otuz-otuz beş santim kadar yükselebildim. Karanlık çöktüğünde yerden yetmiş beş santim kadar yükseğe çıkabiliyordum artık; böylece Yehudi Usta'nın önsezileri doğrulanmış oluyordu, havaya yükselme sanatının nedenlerinin ve sonuçlarının içyüzünü kahin gibi görmüştü. Heyecanım görülecek gibiydi -yerden bu kadar yüksekte havada asılı durduğumu hissediyordum, sözcüğün... Continue Reading →

Grimm Kardeşler ve Grimm Masalları

  “Grimm Kardeşler olarak da bilinen Jakob Grimm (1785–1863) ve Wilhelm Grimm (1786–1859) tarafından derlenen masallar Alman edebiyatının en önemli eserlerinden biridir. Külkedisi, Parmak Çocuk ve Cesur Terzi gibi dünya çapında ün salmış ve günümüzde hemen her çocuğun dinleyerek büyüdüğü bu masallar aslında Alman halkının gelenek ve göreneklerinin temelini oluşturan hakikati içeren tarihi belge niteliği... Continue Reading →

Erasmus – Deliliğe Övgü

  "İnsanlar, aldatılmış olmanın acınası bir durum olduğunu söylerler. Tam aksine, aldatılmış olmak çok daha acınası bir durumdur. Eğer insanın mutluluğunun tamamıyla gerçeklere dayandığını düşünürlerse, bunun oldukça yanlış bir düşünce olduğunu söyleyebilirim; çünkü mutluluk kişinin düşüncelerine dayanır. İnsan ilişkileri o kadar çapraşık ve karışıktır ki, bu ilişkiler doğrultusunda, benim Akademisyenlerim'in de haklı olarak vurguladıkları gibi,... Continue Reading →

Maksim Gorki – Çocukluğum

"Büyükannem cumartesileri ve bayram günleri akşam ayinleri için beni kiliseye götürürdü. Orada, kimin hangi Tanrıya dua ettiğini anlardım hemen: rahibin ve zangoçun sözleri büyükbabamın Tanrısına, ahalinin sözleriyse büyükannemin Tanrısına yönelikmiş gibi gelirdi bana. O zamanlar bana acı veren bu birbirinden ayrı Tanrıların bulunduğu şeklindeki çocukça düşünceyi, şimdi ancak kaba çizgileriyle açıklayabiliyorum. Yalnız kesin olarak o... Continue Reading →

Foucault İçin ‘Söylem (Discours)’ Ne Demek?

 “Söylem Foucault'da genel olarak, farklı alanlara ait olabilen, fakat her şeye rağmen ortak çalışma kurallarına uyan bir ifadeler birliğini gösterir. Bu kurallar dilbilimsel ya da biçimsel değildir, ama onlar tarihsel olarak belirlenmiş belirli bir sayıdaki bölmeyi yansıtırlar (en büyük akıl/akıldışı bölmesi örneğin). Özel bir döneme özgü olan ‘söylemin düzeni’ o halde hem ilkesel ve düzenli... Continue Reading →

Jerzy Kosinski – Boyalı Kuş

"Gavrila'nın yardımıyla ilk kitabımı okudum. Önce annesini, sonra da babasını yitirip, benim gibi yeryüzünde tek başına kalan bir çocuğun karşılaştığı çeşitli güçlükleri anlatıyordu. Kitabın adı 'Çocukluğum'du. Gavrila, bunu yazan Maksim Gorki'nin Sovyet yazarlarının en büyüklerinden biri olduğunu anlattı bana. Eserleri, kitaplığın birkaç rafını dolduruyor, kendisi bütün dünyada tanınıyordu. Gorki'nin kitabını birkaç kere okudum. Onu okudukça... Continue Reading →

Richard Kearney -Yabancılar, Tanrılar ve Canavarlar

"Antropologlar genellikle kurban etmeyi övmeye veya kusurlu addetmeye meyletmez, onun ilkel yapısını tanımlamakla yetinir. Mesela Mircea Eliade, kurban etmeyi, "kutsal"ı "profan"dan (esasen düzen ve kaosa ilişkin evrendoğum mitleri aracılığıyla) ayırmanın bir yolu olarak tanımlar. Georges Dumézil, egemenlik işlevlerinin yapısal kurumsallaşmasının bir ifadesi olarak değerlendirir. Georges Bataille'a göre, faydacı şeylerin dünyasından, kaynaşma ve içkinliğin "gerçekdışı" mitik... Continue Reading →

Foucault İçin ‘Soykütük (Généalogie)’ Ne Demek?

 “ Kelimeler ve Şeyler'in (1966) yayımlanmasından itibaren, Foucault insan bilimlerinin arkeolojisine ilişkin projesini yapısalcı bir eser olmaktan daha çok ‘Nietzscheci bir soykütüğü’ olarak nitelendirir. Foucault'nun soykütüğü kavramından vazgeçmesi Nietzsche üzerine olan bir metin aracılığıyladır; soykütüğü ‘ideal anlamların ve belirsiz erekselliklerin metahistorik açılımına,’ tarihsel anlatının birliğine ve kaynağın araştırılmasına ters düşen; aksine ‘her tekdüze amaçlılığın dışındaki... Continue Reading →

Gabriel García Márquez -Albaya Kimseden Mektup Yok

"Postacı doğru onların yanına geldi. Albay geriye bir adım attı. Dayanılmaz bir kaygının etkisi altında mühürlü zarfın üstünü okumaya çalıştı. Postacı torbayı açtı. Doktora gazete paketini verdi. Sonra özel mektupların bulunduğu zarfı yırttı. Elindeki listeyle karşılaştırdı. Zarfların üstündeki adresleri bir bir okudu. Doktor gazeteleri açtı. 'Hala Süveyş sorunu,' dedi. 'Batı ağırlığını yitiriyor.' Albay başlıklara bakmadı.... Continue Reading →

Foucault İçin ‘Arkeoloji’ Ne Demek?

"Arkeoloji’ terimi Foucault'nun eselerinin -Kliniğin Doğuşu, Tıbbî Bakışın Bir Arkeolojisi (1963); Kelimeler ve Şeyler, İnsan Bilimlerinin Bir Arkeolojisi (1966) ve Bilginin Arkeolojisi (1969)- başlıklarında üç kez görünür ve 70'li yılların başına kadar filozofun araştırma yöntemini belirler. Tarihsel bir alanı yeniden kurmak söz konusu olduğunda, belirli bir dönemin bilgisine ilişkin söylemlerin doğuş koşullarını genellikle elde etmek... Continue Reading →

Edip Cansever – Ben Ruhi Bey Nasılım

BİR ÇİÇEK SERGİCİSİ DER Kİ "Bin dokuz yüz on iki miydi, bin dokuz yüz elli iki miydi Güneşli bir öğle miydi, çiçekler gölgesiz miydi Ellerim kirli miydi Neydi Çiçeklere su mu serpiyordum, bir karanfil çok mu uzaklardan gelmişti Bilmem ki Benim bütün yaşamımda hep karanfiller olmuştur Her zaman hatırlarım Sanki bir karanfilden sürekli doğmuşumdur Bin... Continue Reading →

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑