Tahta At adlı öyküden…
“Bize şimdi yeni bir hava getir, Tahta Atın nasıl yapıldığını anlat. Tuzak nasıl kuruldu, onun şarkısını söyle. Şehrin girişinde sağlamlığını bugün de koruyan duvarlar Romalılardan kalmadır. Sen bize güzel bir masal anlatırsan, dedim ona, ben de senin sayende dünyaya belki yeni bir şeyler söylerim. Gördüğünüz kuyuda bir zamanlar bütün şehre yetecek kadar su vardı. Ozan çok dertliydi anlaşılan; bu sözler üzerine öyle bir masala başladı ki bir daha onu susturmak elden gelmedi. Bu tepeye çıkınca bütün ova görülür, ırmak da parmağımla çizdiğim biçimde yeşillikler arasından akardı. Bilseniz ne zorluklarla hazırlamışlardı bu Tahta Atı. Tanrıların armağanı diyerek buraya, şehrin en yüksek yerine güç bela sürüklediler. Bu tepelerden bazıları bildiğiniz tepedir; bir kısmı da, yani şu kapısı olan tepelerde eskiden mezar niyetine yapılmıştı. Evet, Tahta Atın içi savaşçılarla doluydu. Aklı olan Tahta Atı şehrin içine bırakmazdı. Ne var ki tanrılar bize yardıma karar vermişlerdi bir kere, bunun önüne geçilmezdi. Onun için bu büyük tehlikeyi görmemişti insanlar. Dikkat edin, kayalardan atlarken ayağınız kayabilir. Savaşçılarımızın bir kısmı da gemilere binerek uzaklaşır gibi yapmışlardı. Bu hileye nasıl kanmışlardı? Tanrılar öyle istemişlerdi. Bu Tahta At, girişteki danışma bürosunda on lira mukabilinde satılmaktadır. Gece karanlık basınca şehre mermi gibi dağılmıştı savaşçılarımız. Burada mermi sözün gelişi, o zamanlar daha mermi yoktu. Şehrin yıkıntıları arasında ilerledikçe eski taşları göreceksiniz. Bir kısmı bildiğimiz taşlardır bunların; yani şu Tahta Atın inşa edildiği dönemdeki tümsekleri meydana getirmekle görevlendirilmiş doğal taşlardır ve o günden bu yana durumlarını değiştirmemişlerdir. Bu taşların üstünde Odiseus, bazılarınız bunu Ulises olarak bilirler ki bunlar Afrodit ve Venüs gibi aynı şeylerdir, düşmana saldırmak için hazırlanarak kılıcını kınından çıkarıyordu. Solda görünen dört taş da eskiden balık pazarıydı. Şimdi eski balıklar kalmadığı gibi birdörtyüzoniki taştan meydana gelen balık pazarı da ancak bu dört taşla temsil edilmektedir, millet meclisinde olduğu gibi, ha-ha.” (141-142)
Atay, Oğuz (1996). Korkuyu Beklerken, İletişim Yayınları, İstanbul.
Okuduğumda Kafka’nın öykülerini aşar diye düşünmüştüm.Özellikle ‘Demiryolu Öykücüleri’.Türk edebiyatının en önemli modernisti…hem de orjinal.
BeğenLiked by 2 people