“Arkeoloji’ terimi Foucault’nun eselerinin -Kliniğin Doğuşu, Tıbbî Bakışın Bir Arkeolojisi (1963); Kelimeler ve Şeyler, İnsan Bilimlerinin Bir Arkeolojisi (1966) ve Bilginin Arkeolojisi (1969)- başlıklarında üç kez görünür ve 70’li yılların başına kadar filozofun araştırma yöntemini belirler. Tarihsel bir alanı yeniden kurmak söz konusu olduğunda, belirli bir dönemin bilgisine ilişkin söylemlerin doğuş koşullarını genellikle elde etmek için, aslında, Foucault’nun farklı boyutları (felsefi, ekonomik, bilimsel, siyasal vb.) oyuna soktuğu ölçüde Arkeoloji bir tarih olmaz. Belirli bir anda doğmuş bulunan yeni nesnelerin kuruluşundan hareketle, farklı yerel bilgilerin kendilerine belirginlik kazandıkları biçimi değil yalnız, fakat onların nasıl birbirlerine karşılık geldiklerini ve tutarlı bir epistemik görünüşü yatay bir bicimde nasıl resmettiklerini de betimlemek için, düşüncelerin tarihini evrimleri içerisinde incelemek yerine o, sonuçta, belirli tarihsel kopuşların -özellikle Klasik Cağ ve 19. yüzyılın başı— üzerinde yoğunlaşır” (s. 14)
“… Kelimeler ve Şeyler başlığının anımsattığı gibi, söz konusu olan arkeoloji yapmak değil, insan bilimlerinin bir arkeolojisini yapmaktır: genel bir paradigmatik betimlemeden ziyade, iktidara farklı söylemsel (discursif) olayları –yerel bilgileri- eklemleyen mekanizmaların yatay bir kesilmesi/kesiti (coupe) söz konusudur. Bu eklemleme daha ziyade bütünüyle tarihsel olarak yorumlanır, bir doğum tarihine sahip olur –ve her girişim, ‘deniz kıyısında kum üzerine çizilmiş bir yüz gibi’ aynı şekilde onun ortadan siliniş olanağını göz önüne almaktan ibaret bulunur” (s.15).
“… Bilginin nesnelerinin tarihselliği hakkındaki soruyu sormak, aslında, hem verilmiş bir kopukluk rejimine hem de bir iktidar biçimine olan kendi aidiyetimizi sorunsallaştırmak olur…” (s.17).
Revel, Judith (2012). Foucault Sözlüğü, (çev. Veli Urhan), Say Yayınları, İstanbul.
Bir Cevap Yazın