“Adın ne?” diye sordum.
“Jeannie.”
“Bardakların nerede Jeannie?”
Duvardaki rafı işaret etti. Gidip iki su bardağı aldım. Lavabo vardı. Bardaklara birer parmak su koyup yanına gittim, bardakları masaya koydum, şişeyi açtım ve bardaklara viski doldurdum. Yatağın kenarına oturmuş içiyorduk. Nevrolojik bir patlama bekliyordum, psikopati. Oysa normal görünüyordu Jeannie, sağlıklı hatta. Viskiyi seviyordu ama. Benden aşağı kalmıyordu. Cinsel heyecanla inmiştim aşağı ve duymuyordum o heyecanı artık. Demek istediğim, kadının hafif domuzumsu bir yanı veya çirkin bir yeri, bir defosu (tavşan dudak, ne olursa) olsaydı hamlemi yapabilecektim. Bir keresinde Yarış Bülteni’nde kendisine sunulan harikulade kısraklarla çiftleşmeyi reddeden safkan bir aygırla ilgili bir öykü okumuştum. Bulabildikleri en güzel kısrakları getirmişler ama aygır hepsinden uzaklaşmış. Derken birinin aklına bir şey gelmiş, bu işlerden anlayan birinin. En güzel kısrağı çamurla sıvamış ve aygır hemen onunla çiftleşmiş. Teori, aygırın kısrakların güzelliği karşısında aşağılık duygusuna kapıldığı, kısrağın güzelliği çamurla kirletilince kendini eşit, hatta üstün hissedip çiftleştiği şeklinde. Atların beyinleri ile insanların beyni arasında şaşırtıcı benzerlikler olabilir”(s.85-86).
Bukowski, Charles (2010), Ölüler Böyle Sever, (çev. Avi Pardo), Parantez Yayıncılık, İstanbul.
Bir Cevap Yazın