Francis Fukuyama – Tarihin Sonu ve Son İnsan

fukuyama - son insan

 

“Son insan, varlığını koruma ve sürdürmeyi her şeyden üstün tutuyor. Böylece gene, Hegel’in tarihin gidişini harekete geçiren ilk kanlı kavgasındaki uşağın durumuna düşüyor. Ama son insan çok daha kötü bir durumda. Bunun nedeni, tarihsel sürecin o zamandan bu yana ilerlemiş, toplumun giderek demokrasiye doğru gelişmiş olmasında yatıyor. Çünkü Nietzsche’ye göre her canlı ancak belli bir ufkun içinde, mutlak olan ve eleştirisiz benimsenen bir dizi değer ve kanaate bağlı olarak sağlıklı, güçlü ve verimli olabilir. Böyle bir ufuk olmaksızın, kendi eylemini sevmeden, hatta ‘sevilmeyi hak ettiğinden çok daha fazla sevmeden, hiçbir sanatçı tablosuna, hiçbir komutan zaferine ve hiçbir halk özgürlüğüne kavuşamaz.’

Ama tam da bizim tarih bilincimiz bu sevgiyi olanaksızlaştırıyor; çünkü tarih bize, geçmişte böylesi sayısız ufkun -uygarlıkların, dinlerin, ahlak normlarının, ‘değer sistemlerinin’- varolmuş olduğunu öğretiyor. Bu ufuklarda yaşayan insanlar bizim modern tarih bilincimize sahip değildi, o nedenle kendi ufuklarını olanaklı tek ufuk kabul ediyorlardı. tarihsel süreçte arkadan gelenler, insanlığın yaşlılık çağında yaşayanlar, bu kadar eleştirisiz olamaz. Toplumları modern ekonomi dünyasına hazırlamada belirleyici bir katkısı olan modern evrensel eğitim, insanların gelenek ve otoritelere olan bağlılığına son veriyor. İnsanlar kendi ufuklarının yalnızca bir ufuk, sağlam bir kara parçasından çok yaklaşıldığında kaybolan ve uzaklarda yeni, başka bir resme dönüşen aldatıcı bir resim olduğunu görüyor. O nedenle, modern insan son insandır: Tarihi yaşamaktan yorgun düşmüş ve değerlerin dolaysız yaşanabileceği yanılgısından kurtulmuştur.

Buna göre, modern eğitim görecelik (rölativizm) yönünde bir eğilimi desteklemektedir. Rölativizm, bütün ufukların ve değer yargılarının zaman ve mekana bağımlı olduğunu; hakikati değil de, yalnızca kendilerini savunanların önyargı ve ilgilerini yansıttığını söyler. Ayrıcalıklı bir dünya görüşünü kabul etmeyen bir doktrin, kendi yaşam tarzının herkesinki kadar iyi olduğuna inanma arzusundaki demokratik insana son derece denk düşmektedir. Bu bağlamda rölativizm büyük ve güçlü olanın değil, sıradan olanın kurtuluşuna götürüyor. Çünkü şimdi onlara, utanmaları gereken hiçbir şey olmadığı söyleniyor. Tarihin başındaki uşak içgüdüsel olarak korktuğu için kanlı kavgada ölümü göze almak istemiyordu. Tarihin sonundaki son insan ise, bir dava uğruna hayatını tehlikeye atmayacak kadar akıllı. Tarihin, insanların Hıristiyan ya da Müslüman, Protestan ya da Katolik, Alman ya da Fransız; hangisi olacakları uğruna mücadele edip durduğu anlamsız kavgalarla dolu olduğunu biliyor. Tarih, insanları kahramanca eylemlere ve büyük özverilere esinlendirilmiş sadakat ödevlerinin, şarlatanca önyargılardan başka bir şey olmadığını göstermiş bulunuyor. Modern aydın insanlara, evlerinde oturup ne kadar hoşgörülü ve duru oldukları için birbirlerini kutlamak yetiyor. Nietzsche’nin Zerdüşt’ü onlara şöyle diyor: ‘Çünkü şöyle konuşuyorsunuz; ‘Biz tamamen gerçeğiz, ne inancımız, ne de batıl inancımız var’: Yani göğsünüzü kabartıyorsunuz -hem de hiç göğsünüz yokken!” (s. 385-386).

 

Fukuyama, Francis (2012). Tarihin Sonu ve Son İnsan, (çev. Zülfü Dicleli), Profil Yayıncılık, İstanbul.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑

%d blogcu bunu beğendi: