”Derken, nedendir bilinmez, düşünceleri yavaş yavaş o konuya kaymaya başladı… Anılar canlandı kafasında… Belli belirsiz birtakım sorular, ele geçmez, uçucu, sessiz birtakım sorular biriktikçe birikti, çoğaldıkça çoğaldı ve gitgide belirsizliğini yitirip açık bir biçim alarak bir tek soruda birleşti: ‘Bana ne oluyor? Neler düşünüyorum böyle? Bu duyguların neyin nesi, nerden çıktı?’ Ve Vera Pavlovna’nın parmakları işinin üzerinde hareketsiz kaldı, elleri iki yanına düşünce, işi de yere düştü; sonra yüzü sararır gibi oldu, derken yanakları alev alev yanmaya başladı, derken yüzü kireç gibi oldu, sonra yeniden alevler yalamış gibi kıpkırmızı oldu, bir saniye sonra yeniden kireç gibi oldu; gözleri yuvalarında deli gibi oynamaya başlayınca artık dayanamadı ve odasından koşarak çıkıp kocasının odasına geçti, dizlerine kapandı, sonra sıtmalı gibi titreyerek kucağına atıldı, başına destek olsun,yüzünü gizlesin diye başını omzuna bastırdı ve boğulurcasına ‘Birtanem, ben onu seviyorum,’ dedi, sonra boşandı, sarsıla sarsıla ağlamaya başladı.
‘Ne oluyorsun yavrumcuğum? Ne var bunda bu kadar üzülüp kahrolacak?’
‘Seni üzmek istemiyorum birtanem; ben seni sevmek istiyorum.’
‘İyi ya, isteğini gerçekleştirmeye çalış, dene. Eğer başarabilirsen ne güzel! Önce kendine gel, yatış, sonra bırak biraz zaman geçsin, neyi ne kadar başarabileceğini kendi gözlerinle göreceksin. Senin yüreğin bana karşı sımsıcak duygularla doludur, nasıl üzebilirmişsin beni?’
Karısının saçlarını okşadı, başından öptü, ellerini tutup sıktı. Vera Pavlovna daha uzun süre sarsıla sarsıla ağladı, sonra yavaş yavaş yatıştı.
Lopuhov’un ne zamandır beklediği bir şeydi bu itiraf, bu bakımdan karısını soğukkanlılıkla dinleyebilmişti. Ama Vera Pavlovna onun yüzünü göremiyordu.
‘Onunla görüşmek istemiyorum birtanem. Kendisine bir daha evimize gelmemesini söyleyeceğim.’
‘Nasıl istersen, senin için hangisi iyiyse öyle yap dostum. İyice yatışıp kendine geldiğinde de oturup konuşuruz. Bu iş nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, biz seninle yine dostuz öyle değil mi? Hadi elimi tut ve sık… Bak görüyor musun, ne kadar kuvvetli sıkabiliyorsun?’
Bu sözlerin hepsini uzun aralarla söylemişti. Okşayışlarla dolu uzun aralar… Karısının saçlarını okşuyordu, tıpkı üzgün kız kardeşini okşayan bir ağabey gibi. ‘Nişanlıyken bana söylediklerini hatırlıyor musun dostum?’ ‘Beni özgürlüğüme kavuşturuyorsun!‘ Yine sessizlik, yine sevecen okşamalar. ‘Bir insanı sevmenin ne demek olduğunu konuşmuştuk hatırlar mısın? Sevmek, sevilen insan için iyi olan şeylere sevinmek, onun daha iyi olmasın için gerekli şeyleri yapmaktan mutluluk duymaktır, demiştik, değil mi?’ Yine susuş ve okşamalar. ‘Senin için daha iyi olan da beni ancak sevindirir. Ama iyi düşüneceksin senin için daha iyi olanın ne olduğunu. Ne diye üzüleyim? Senin başına kötü bir şey gelmedikçe benim üzüleceğim bir şey yok demektir.’
Bu kopuk kopuk sözler hafif değişikliklerle pek çok kez yinelendi ve konuşmanın tümü epey zaman aldı; hem Lopuhov hem de Vera Pavlovna için kolay olmamıştı buna katlanmak.” (s.328-329)
Çernişevski, Nikolay (2017). Nasıl Yapmalı?, (çev. Mazlum Beyhan), Kor Kitap, İstanbul.
Bir Cevap Yazın