“Bitki-hayvan ilişkileri tanımlarken, neden insana özgü toplumsal hiyerarşilerden ödünç alınan terimler bu kadar büyük bir ağırlık kazanıyor? Gerçekten ekosistemlerde bir “hayvan kralı” ve onun “aşağı kulları” var mı? Bazı böcekler diğerlerini “köleleştiriyor” mu? Bir tür başka bir türü “sömürüyor” mu?
Bu terimlerin ekolojide rastgele kullanılması geniş kapsamlı bir çok konuyu gündeme getiriyor. Terimlerin toplumsal olarak belirlenmiş değerlerle yüklü oldukları kapsamlı bir tartışmayı gerektirmeyecek kadar açık. Birçok kişi doğayı toplumun bir boyutu olarak ele alırken acınası bir saflık sergiliyor. Hırlayan bir hayvan ne “hırçın”dır ne de “yabani”, ne “uygunsuz davranıyor”dur ne de cezayı “hak ediyor”dur; çünkü belli bir uyarıcıya uygun bir şekilde tepki veriyordur. Doğal olgular hakkında bu tür insanbiçimci yargılara varmakla, doğanın bütünlüğünü reddediyoruz. Daha da kötüsü, doğal olgulara “anlaşılabilirlik” ya da “düzen” kazandırmak için hiyerarşik terimlerin yaygın kullanımıdır. Bu yöntemin tek yaptığı şey, erkeklerin ve kadınların hakimiyetini “doğal düzen”in içkin özelliği olarak doğrulayarak insana özgü toplumsal hiyerarşileri güçlendirmektir. Böylelikle insanın hakimiyeti -gençlerin yaşlılara, kadınların erkeklere ve insanın insana tabi kılınışı ile birlikte- biyolojik açıdan değişmez bir özellik olarak genetik koda yazılır”(s.98-99).
Bookchin, Murray (2013), Özgürlüğün Ekolojisi (Hiyerarşinin Ortaya Çıkışı ve Çözülüşü), (çev. Mustafa Kemal Coşkun), Sümer Yayıncılık, İstanbul.
Bir Cevap Yazın