“Bunca zaman uğraşmışlardı, kocası ayrı, kardeşi ayrı. Ama, Hanımefendiyi o sabahın kör karanlığında, kendi kendine vardığı bu noktaya getirmeyi başaran onlar değildi. karar tümüyle O’nundu. Yine kimseye kulak asmamıştı ve yine, nasıl, nerelerden geçerek bu noktaya vardığını anlamak olanaksızdı. Yine aynı annesiydi karşısındaki. Ölümlerin, kederlerin, hüzünlerin bile değiştiremediği, başına buyruk annesi…
‘Kimdi o?’
‘Annem.’
‘Hayırdır…’
‘Köşkü satmak zamanı geldi, diyor.’
‘…’
‘Şimdi gelmiş zamanı.’
‘Açıkladı mı?’
‘Hayır; yalnızca bildirdi.’
‘Ne yapmak istediğini söyledi mi?’
‘Erenköy’deki köşke geçecekmiş…’
‘Emin misin?’
‘O, emin olmadan konuşur mu?’
‘…Evet, ama yaşlandı.’
‘Annem yaşlanmıyor.’
‘Annem ne yaptğını bilir. Annem yaşlılığa boyun eğmez. Annem yaşamı sever, ama ciddiye aldığı için sever. Annem istediği zaman biz varız; istediği kadar varız. Yoksak, yok olduğumuz kadarını bize göstermeden koyar önümüze. Annem ev değiştirmeye, ev satmaya karar verdiyse, kafasında çoktan değiştirmiştir o evi… çoktan satmıştır…
Annemim küçüklü büyüklü her şeyi… dantelleri, örtüleri, sandıkları, kitapları, şapkaları, koltukları, piyanosu… Annem taşınırken nasıl yapmalı? Ya ev satılırken? Ya yıkarlarsa? Annemi Emirgan’daki evden nasıl etmeli de uzak tutmalı?
Acaba ölecek mi annem?” (s. 17-18)
Avcı, Zeynep (1991). Ahşap Köşkün Hanımefendisi, Can Yayınları, İstanbul.
Bir Cevap Yazın