Pierre Lassarre – Nietzshe’nin Müzik Üzerine Düşünceleri

Nıetzsche Tragedyanın Doğuşu’nun 148. Sayfasına dek Tristan’dan söz etmekten kaçınmıştır. Ama daha başlangıçtan beri onu düşündüğü bellidir ve okuyucu da bunun farkındadır. Çünkü kuramının somut bir kanıtı olarak ancak Tristan’ı gösterebilirdi ve bu kuramıda bu eşsiz yapıttan aldığı izlenimler üzerine biçilmişti. Tristan’da, dramın müzik ögesi yoluyla doğduğunu kendi gözleriyle gördüğüne inanıyordu. Özellikle Tristan için Wagner’in öbür dramaları hakkında dediklerini pekiştiren şeyi söyleyebilirdi: “Bunlar müziğin buğusudur” (c. IX, s. 254).

Öyle ama, bu buğunun yoğunlaşması, salt bu, Sofokles’in o mermersi, müziksiz bile olağanüstü güzel dramalarıyla hiç değilse karşılaştırılacak düzeyde dramalar meydana koyabilir mi? Nıetzsche’nin bu kuramının tutarsızlığını yeterince ortaya çıkarttık. Tristan’ın bize vereceği o sözde kanıtı bir yana bırakıp bu yapıtın genç Nıetzsche’ye esinlediği, aslında taşkınlığı içinde son kertede aydınlık estetik deneyimi ele alalım.

Burada, müzikle yakın akrabalığı olan, müziğin onlar için bir ana kucağı sayıldığı, dünya ile ilişkileri bilinç-altlarında müzik yoluyla gerçekleşen o kişilere sesleniyorum. O gerçek müzikçilere soruyorum, acaba Tristan ile Isolde’nin üçüncü perdesini, sözler ve görüntülerin yardımını istemeden, salt senfonik bir bölümün devcesine gelişmesi gibi izleyip de ruhlarının bütün kanatlarını açarak soluklarını yitiresiye çırpınmayacak bir kimse var mıdır? Bu insan, kulağını sanki dünya istencinin kalp atışlarına dayayıp dünyanın damarlarında homurdanan bir sel baskınının, buharlaşan bir şelale gibi yaşamın delirten isteğinin yayıldığını duyar da nasıl birdenbire kırılıp paramparça olmaz? Cam kadar ince zavallı insan bedeni “dünyaların uzak karanlıklarından” yükselen o sonu gelmeyen zevk ve acı çığlıklarına nasıl dayanabilir, nasıl metafizik çobanın çağırmalarına karşı koyup onu doğuran kucağa sığınmadan edebilir. Kişiyi toptan yadsımadan böyle bir yapıtın kendi bütünlüğü içinde etkisini kabul etsek bile böyle bir yaratının, yaratanı ezmeden ortaya konabileceğini düşünebilir miyiz             ,bu çelişkinin çözümünü nerede bulabiliriz?

Bu müzikle bizim bu müzikten duyduğumuz o yüce coşkunluk arasında tragedya mitosu ile tragedya kahramanı yer alır ama onlar da ancak müziğin doğrudan doğruya anlatabildiği birer simgeden başka bir şey değildirler. Mitos salt simge olarak kalsaydı, ancak Dionysoscu bir yolla onu anlamaya çalışsaydık, bu mitos üzerimizde hiçbir etki bırakmazdı, farkedilmezdi; unversalia ante rem’lerin yankılarına hiçbir zaman kulak kabartmazdık. İşte burada apolloncu gücün etkisi ortaya çıkıyor ve insanı kendinden geçiren kurtarıcı merhemle nerdeyse eriyip yok olmuş Bireyi kendine getiriyor. Tristan’ın kendinden başka bir şey görmüyoruz artık ve orada, yerde, hareketsiz yatarken belli belirsiz kendine gelerek “Ah bu eski acı! Neden uyandırıyor beni?” diyor. İnsanın bedeninden bizi biraz önce etkileyen derinden bir inleme gibi gelen ses şimdi bize “çıplak ve derindir deniz” diyor.

Bütün bu duyguların gerginliği içinde kendimizi yitirip soluksuz kaldığımızı düşündüğümüz, yaşama incecik bir iple bağlı olduğumuzu gördüğümüz anda, ölümcül yara almış, ama ölmeyen kahramanımızı görüyor ve duyuyoruz sadece, onun umutsuzluk dolu çağrısını duyuyoruz: “İstek! İstek! Ölüyorum ama istiyorum, istekten de ölemiyorum!” Böylesi bir aşırılık, bu yıkıcı eziyetlerden sonra, bizimle bu “esrikliğin ta kendisi” arasına, coşku dolu Kurwenal giriyor İsolde’yi taşıyan gemiye dönük olarak. Tristan’la ne denli ağır bir acı çekmiş olsak, bir anlamda merhamet bizi dünyanın temel acısından arındırıyor, tıpkı mitosun simgesel görüntüsünün dünyanın yüce kavramını görmemize engel olduğu gibi, tıpkı sözün ve düşüncenin bizi bilinçaltı istencimizin engel tanımaz taşmasından kurtarması gibi. Bu görkemli apollonca hayale dayanarak seslerin dünyasının plastik görüntü içinde bize doğru yaklaştığını duyar gibi oluyoruz; bize öyle geliyor ki bu görüntü en yumuşak, en anlamlı bir maddeden yapılmıştır ve Tristan ile İsolde’nin kaderinin biçimiyle yoğrulmuştur (Tragedyanın Doğuşu, s. 148 ve sonrası). (s.44-45-46)

Lassarre Pıerre (2017).Nıetzsche’nin Müzik Üzerine Düşünceleri, (çev.İlhan Usmanbaş) Pan Yayıncılık,İstanbul

Yorum bırakın

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑