Yaşar Kemal – Sevmek, Sevinmek, iyi Şeyler Üstüne

 

YAŞAR KEMAL

“Bir de Anadolu var. Yerleştiğimiz, özümsediğimiz topraklar. Bu topraklar kültür birikimlerinin toprağıdır. Bu topraklar, Urartuların, Greklerin, İyonyalıların, Asurluların, Frigyalıların, yani büyük uygarlıkların toprağıdır. Bu topraklar bir kültür birikiminin toprağıdır. Biz Orta Asyadan getirdiklerimizle, yolda aldıklarımızla büyük, on bin yıllık zengin bir kültür üstüne oturduk. Bu kültür toprağındaki birikimleri özümsedik. Kültürümüzü bu topraktakilerle besledik, zenginleştirdik. Bir de kervan yolları geçiyordu Anadoludan. Bir kavimler, uluslar köprüsüydü Anadolu. Bir de Akdenizle çevrilmişti iki yanımız, Karadeniz de kuzeyimizdeydi. İnanılmaz bir zenginlik. İşte bu ilişkiler, bu zenginlikler, sağlam bir kültürün, yeni bir yaratımın temeli oldular. Ortaya bir kültür zenginliği çıktı. Ortaya bir Dede  Korkut çıktı. Bir Yunus, bir Karacaoğlan, bir Köroğlu, bir Ahilik, bir Bedrettin, bir Karahisari, bir Mimar Sinan, bir Dadaloğlu çıktı. Büyük bir kültür doğdu. Bir kültürü derinlemesine araştırmak gerek. Ondan sonradır ki, bu kültürün zenginliği karşısında şaşkına döneceğiz. İstanbul’da, Batının öykünmecisi şairler, sıradan yapıtlar döktürürlerken, büyük özgürlük şairi Dadaloğlu, başkaldırılarını şöyle dile getiriyordu: ‘Hakkımızda devlet etmiş fermanı/ Ferman padişahın dağlar bizimdir.’

Bin dokuz yüzlerden önce dilde, az da olsa bir bilinçlenme başladı. Bu, Osmanlı diline karşıydı. Türkçeden bütün Arapça, Farsça sözcükler atılmaya çalışıldı. Ama yerine ne konulacaktı? Buna bir karşılık verecek kimse çıkmadı. Çıktıysa da, bu bir iki cılız sesi kimsecikler duymadı. 1908’den sonra, dilden Osmanlı sözcükleri atıldıkça dil cılızlaştı, bu dille yazan şairler, yazarlar da perişan oldular. Yazdıkları hiçbir şeye benzemedi. Osmanlı çağında ancak Rıza Tevfik gibi birkaç kişi Anadolunun kültürüne, o da salt bir bakış atabildiler. İş Mustafa Kemal Atatürk’e kadar geldi. Mustafa Kemal, Anadolunun diline, kültürüne bilinçle eğildi. Tarihine de öyle. Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu kuruldu. Büyük bir dil araştırması, büyük bir tarih araştırması başladı. Bu aşamada Güneş Dil Teorisi, Türk Tarih Tezleri gibi aşırılıklar da ortaya çıktı. Bunlar gelip geçti. Ortada ciddi dil araştırmaları, tarih araştırmaları kaldı. Bu arada büyük Tarama ve Derleme sözlükleri ortaya çıktı. İlginç tarih araştırmaları yayımlandı. Türküler, masallar, destanlar, şiirler derlendi, yayımlandı. Prof. Pertev Naili Boratav’ın başkanlığında, Dil Tarih Coğrafya Fakültesinde bir folklor kürsüsü kuruldu. Bilimsel çalışmalara başlandı. Prof. Fuat Köprülüyse ilginç folklor ve tarih çalışmalarını sürdürüyordu. Bütün ülkede dilin, halk sanatlarının önemi üstünde yıllarca yoğun duruldu. Buna bir dil, buna bir kültür seferberliği diyebiliriz. Bu seferberlikten sonra ne çıkacaktı? Radyolarda, Batı müziğinin yanında, gerçek halk müziğine çok yer verildi. Çok sayıda ozanlar ortaya çıktı. Aşık Veysel, Ruhi Su gibi ustalar halkın sevgilisi oldular. Batı müziğinde ustalar yetişti. ‘Beşler’, Cumhuriyetin ilk kompozitörleri oldular. Bunlar birçok yapıtlarını halk müziği temalarına dayandırdılar.” (s. 102-104)

 

Kemal, Yaşar (2018). Sevmek, Sevinmek, İyi Şeyler Üstüne, YKY, İstanbul.

 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑

%d blogcu bunu beğendi: