Michael Tomasello – İnsan Ahlakının Doğal Tarihi

Kültürel normlar, grup-yanlısı, norm-temelli kültürel gruplar henüz ortada yokken insanların sahip olduğu duygudaşlık ve hakkaniyet tutumlarıyla ilişkileri ölçüsünde ahlakidirler. Sosyal normlara uymak uyumluluktur, sosyal normları uygulamak uyumluluğu –aksi halde bir tür ceza verilmesi yoluyla- dayatmaktır. Ve insana özgü pek çok fenomenin tipik bir özelliği olan reflektif oyunlardan biri sonucunda, ahlaki normları ihlal edenler suçluluk duyarak kendilerini de cezalandırırlar. Kendi yargılarını, grubun bakış açısından ve grubun tutumuyla değerlendirirler. Grubun sosyal normlarını sürdürmeye bağlılıkları ve kendilerini grubun o kadar da özel olmayan bir üyesi olarak görme eğilimleri, sadece insanların icat edebileceği türden bir kendini- cezalandırmaya yol açar (Nietzsche, 1887-2003).

Demek ki kültürel anlamda iyi ve doğru, kültürel bağlamımızda ötekilere duygudaşlık  ve hakkaniyetle muamele etmekle eşanlamlıdır. Kültürle aktarılan her şey gibi bu kültürel ahlak da büyük ölçüde muhafazakardır. Ama kültürel yaratım da söz konusudur. Yeni koşullar geliştikçe , kültürel gruplar yeni sosyal normlar üzerinde uzlaşarak ve yeni kurumlar yaratarak yeni koşullara uyum sağlar. Çağdaş dünyada pek çok değişiklik, çeşitli ekonomik ve siyasi nedenlerle bir araya gelen ve birbirinden ayrılan farklı kültürel grupların demografisinin yeniden şekillenmesinden kaynaklanır. Herhangi bir ahlaki topluma kimin dahil olup olmadığının her zaman açıkça bilinememesi çağdaş durumu karmaşıklaştırır. Çağdaş bireyler açısından bunun sonucu, farklı sosyal normların sıklıkla birbirleriyle çatıştığı karmaşık ve rengarenk bir ahlak anlayışıdır. Ayrıca ve yine sıklıkla, çağdaş bireylerin grup-yanlısı kültürel ahlaklarının talepleriyle ikinci-şahıs doğal ahlaklarının talepleri de çatışır; bunlar, tam tatmin edici çözümü yokmuş  gibi görünen çatışmalardır. Ve elbette, çağdaş  bireyler, kültürel grupların (belki de kendi çağdaş ulus devletinin bir parçası konumundaki kültürel grupların) değerleri arasında temelde çözülmesi çok zor görünen çatışmalarla da karşılaşabilmektedir. Ama bizim iddiamız, belki de umudumuz, (1) belirli durumlarda neyin duygudaş-incitici, neyin hakkaniyetli/hakkaniyetsiz olduğunu (2) kimin ahlaki toplumumuza dahil olup kimin olmadığını ortak zeminde karara bağlayarak bu ahlaki ikilemleri çözecek kaynaklara sahip olduğumuzdur. Bu durum, ahlak söylemimizi bütün insanlığın paylaştığı doğal ahlak üzerine temellendirir. Toplumda, insan ahlakının barındırdığı karmaşıklığı ve hatta belki de kaçınılmaz çelişkileri fark etmek önemlidir. İnsan sosyal hayatının keşmekeşi ve kestirilemezliği düşünüldüğünde , insan ahlakının çok sayıdaki kaynağının ve katmanının her zaman her durum için geçerli olması mümkün değildir. Karnı aç olan işbirliği ortağımla duygudaşlığım, elde ettiklerimizin yarısından fazlasını ona vermeme neden olabilir; fakat bu, elde edilenleri eşit şekilde bölüşmek yönündeki genel eğilimime ters düşer. Başkalarından yiyecek çalmamam gerektiğini söyleyen bir sosyal norm olabilir, ama ya çocuğum veya arkadaşım açlıktan ölmek üzereyse? Peki ya sosyal farklı normların eşit derecede geçerli olduğu durumlar? İnsan ahlakı bir monolit değildir; birkaç milyon yıllık insan evriminin farklı dönemlerinde, farklı kaynaklardan parçaların, farklı ekolojik basınçlar altında bir araya getirdiği bir karışımdır (Sinnott-Armstrong  ve Wheatley, 2012). Bugün insanlar her bir sosyal etkileşime bencil ben-güdüleriyle, duygudaş-sen güdüleriyle, eşitlikçi güdülerle, grup-yanlısı-biz güdüleriyle ve yürürlükte hangi kültürel normlar varsa onlara uyma eğilimiyle girmektedir. Yoksunluk söz konusu olduğunda çoğumuz bencilizdir. Bir başkası zor durumda olduğunda çoğumuz cömerdizdir. Eşit işbirliği söz konusu olduğunda çoğumuz eşitlikçiyizdir. Ama eğer Wimbledon’da final maçına çıkmışsak, ödül parasına kimin daha çok ihtiyacının olduğu ya da kimin daha çok çalıştığı önemli değildir; çünkü kültürel norm, oyunu en iyi kim oynadıysa ödülü onun almasıdır. Bu güdülerin hepsi her zaman bir anlamda zaten mevcuttur; tek soru, belirli durumlarda kimin ya da kimlerin galip geleceğidir. (s.155-156-157)

Tomasello Mıchael (2017). İnsan Ahlakının Doğal Tarihi, Koç Üniversitesi Yayınları, İstanbul

Yorum bırakın

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑