Alfret Adler – Yaşama Sanatı       

Ovada  yetişen bir çamı incelersek, dış görünüm bakımından bir  dağın tepesinde yetişen  çama  benzemediğini görürüz. Ortada aynı ağaç türü, yani bir çam söz konusu olmasına karşın birbirinden farklı iki yaşam üslubu buluruz karşımızda. Dağın tepesinde büyüyen ağacın yaşam üslubu ovadakinden değişiktir. Bir ağacın yaşam üslubu onun bireyselliğidir, belli bir çevrede o çevreye uyum içinde açığa  vurur  kendini. Bir yaşam üslubunu özellikle açık seçik tanımak istiyorsak, onun içinde yer aldığı çevreyle karşılaştırarak gözden geçirir, bu çevrenin beklediğimizden daha  başka türlü olduğunu görürüz; çünkü her ağaç kendine özgü bir yaşam biçimine sahiptir, yalnızca, belli bir çevreye karşı tepki oluşturmaz.

İnsanlarda da  durum buna hayli benzerlik gösterir. Yaşam üslubunun belli çevre koşullarına bağlı olduğunu görürüz; bu durumda bize düşen, varolan çevre koşullarıyla insanın ilişkisini titizlikle saptamak, bunu yaparken insan ruhunun çevre koşulları değiştikçe bir değişme geçireceğini gözden uzak tutmamaktır. Elverişli koşullarda  yaşadığı sürece bir insanın yaşam üslubunu açık seçik belirleyemeyiz. Kişinin güçlüklerle yüz yüze geldiği elverişsiz yaşam koşullarında  ise yaşam üslubu açık seçik ve belirgin olarak açığa vurur kendini. Tecrübeli bir psikolog elverişli koşullarda  yaşayan bir insanın yaşam üslubunu da saptayabilir belki ama ilgili kişinin elverişsiz ya da çetin koşullarla karşılaşması, yaşam üslubunu herkes için görülebilir somut bir duruma  sokar.

Yaşam oyundan biraz fazla bir şey olduğu için, güçlüklerden yana  sıkıntısı yoktur. İnsanın güçlüklerle yüz yüze geleceği durumlar eksik değildir hiç. Bir insanı gözlemlemek istiyorsak , en iyisi güçlüklerle boğuşmak zorunda kaldığı zamanı bekler, böylesi durumlarda  onun çeşitli duygu ve devinimlerini, ayrıca kendisini başkalarından ayıran karakteristik özellikleri  ele geçirmeye çalışırız. Daha önce açıklandığı gibi gerilerde kalan yaşamın güçlükleriyle belli bir amaca yönelik çabalardan doğup çıktığı için yaşam üslubu bir birlik ve bütünlük oluşturur.

Ne var ki geçmişten çok gelecek üzerinde toplanır ilgimiz; bir insanın geleceğini anlamak için de onun yaşam üslubunu bilmemiz gerekir. İçgüdülerini, uyarılarını, içtepilerini vb. bilsek bile, ileride olup bitecekleri kesinlikle söyleyebilmenin henüz çok uzağında bulunuruz. Gerçekten de psikologlar salt belli içgüdüler, izlenimler ya da  travmalardan yola koyularak, ilgili konuda sonuçlar çıkarmaya uğraşır; ne var ki, daha bir dikkatle incelendiğinde, bütün bu öğelerin kendi kendisiyle uyum içinde bir yaşam üslubunun varlığını gerektirdiği anlaşılacaktır. Bir uyarımda bulunan ne varsa  kendisinde barındırdığı bir yaşam üslubu sayesinde yapar bunu.

Peki, yaşam üslubu deyimini önceki bölümlerde söylediklerimizle nasıl bağdaştıracağız? Güçsüz organlarla  donatılmış  insanların güçlükler karşısında kaldıklarını ve kendilerini güven içinde hissetmediklerinden bir aşağılık duygusu  ya da kompleksine kapıldıklarını görmüştük. Ne var ki insanlar söz konusu duygu ve kompleksle yaşamaya uzun zaman katlanamadıklarından, içindeki aşağılık duygusu gördüğümüz gibi kendilerini birtakım eylemlere iter. Sonuç, önünde belli bir amaç bulunan insandır. Bireysel psikoloji, bir amaç doğrultusundaki bu sağlam ve dayanıklı devinimi uzun zamandır yaşam planı diye nitelemekteydi. Ne var ki bu deyim öğrenciler arasında bazen yanlış anlamalara  yol açtığından, bugün yaşam üslubu sözcüğünü kullanmaktayız.

Her insan bir yaşam üslubuna  sahip olduğu için, bazen bir insanın geleceğini , kendisiyle konuşup  sorulacak bir takım sorulara yanıtlar verdirterek saptamak pekala mümkündür. Sanki bir oyunun, gizlerin gün ışığına çıktığı beşinci perdesini yaşarız böylelikle. Yaşamın çeşitli evrelerini, güçlüklerini ve sorunlarını bildiğimiz için, söz konusu yöntemle ileriye yönelik açıklamalarda bulunabiliriz. Dolayısıyla  birkaç olguya ilişkin deneyim  ve bilgilerimize dayanarak, kendilerini sürekli başkalarından soyutlayan, kendilerine destek arayan yeni durumların  duraksayarak karşısına çıkan  şımartılmış çocukların ileride başlarına neler gelebileceğini önceden kestirebiliriz. Başkalarından destek görmeyi amaç edinmiş bir kişi nelerle karşılaşacaktır ileride? Hep karasız yerinde durur böyle bir kişi ya da yaşamsal sorunların çözümünden kaçmaya bakar. Onun niçin ve nasıl karasızlıkla  yerinden kımıldamadığını ya da sorunların çözümünden kaçtığını biliriz, çünkü benzeri durumların nasıl olup bittiğini binlerce kez gözlemlemişizdir. İlgili kişinin hayatta  yalnız ilerlemek gibi  bir amaç güdmediği, arzusunun şımartılmak olduğu açıktır. Yaşamın büyük sorunlarından uzakta tutmaya bakar kendisini, yararlı şeyler üzerinde duracağına yarasız şeylerle oyalanmayı yeğler. Toplumsallık duygusundan yoksundur dolayısıyla  kimi zaman sorunlu bir çocuğa dönüşür, suça yönelik biri, nevrozlu biri olup çıkar, en son ve kesin kaçış  yolunu seçerek canına kıyar: Bütün bunları şimdi eskisinden daha iyi anlayabilmekteyiz.

Örneğin, belli bir insanın yaşam üslubunu gözden geçirirken , normal yaşam üslubunu değerlendirmelerimize temel yapabileceğimizi biliyoruz artık. Topluma uyum sağlayabilmiş insanı ölçüt ve norm alıp, bireysel sapmaları buna göre belirlemekteyiz. (s. 83-84-85-86)

Adler Alfred (2013). Yaşama Sanatı, Say Yayınları, İstanbul

Yorum bırakın

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑