“Bireyin yenilgisinin nedeni kendi başına teknoloji ya da sağkalma tutkusu değildir; sorun, üretimin kendisi değil, biçimidir: sanayi toplumunun özgür çerçevesi içerisinde insanlar arası ilişkiler. İnsan emeği, araştırma ve buluş, zorunluluğun meydan okumasına insanın verdiği karşılıktır. Bu ilişki, ancak insanlar emeği, araştırmayı ve buluşu tanrılaştırdığında saçmalaşır. Böyle bir ideoloji, yüceltmeyi amaçladığı uygarlığın hümanist temellerini baltalama eğilimindedir. Eksiksiz doyum ve sınırlanmamış haz düşünceleri ilerleme güçlerini özgürleştiren bir umut doğurmuş olduğu halde, ilerlemenin putlaştırılması ilerlemenin tersi olan bir gelişmeye yol açar. Anlamlı bir amaca yönelik zahmetli bir emek zevkli bulunabilir, hatta sevilebilir de. Ama emeği başlı başına bir amaç haline getiren bir felsefe, sonunda her türlü emekten nefret edilmesine yol açar. Bireyin düşünüşünün sorumlusu insanın teknik başarıları değildir, hatta insanın kendisi de değildir -İnsanlar çoğu zaman düşündükleri, söyledikleri ya da yaptıkları şeylerden daha iyidirler- asıl sorumlu, ‘nesnel zihin’in bugünkü yapısı ve içeriğidir, toplumsal hayatın her alanına sinmiş olan anlayıştır. İnsanların kitle kültürü organlarından aldıkları hazır düşünce ve davranış kalıpları, ikinci adımda, sanki insanların kendi düşünceleriymiş gibi kitle kültürünü etkiler, güçlendirir. Çağımızda, nesnel zihin, sanayiye, teknolojiye ve ulusallığa tapmaktadır; ama bu kategorilere anlam kazandırabilecek bir ilkeye de sahip değillerdir. Bu tapınma, dinlenme ve kaçış imkanı vermeyen bir ekonomik sistemin basıncını yansıtmaktadır.” (s. 162-163)
Horkheimer, Max (2010). Akıl Tutulması, (çev. Müge Gürsoy Sökmen), Metis Yayınları, İstanbul.
Bir Cevap Yazın