‘Efendi’ Ziyaretçiler
“Asıl önemlisi Japonlar doğulu bir millet; sabah akşam ‘Helen-Hıristiyan uygarlığı’ diye hele şimdilerde judeo ilaveli bir slogan benzeriyle büyümüyorlar. Ama dünyaya ve etrafa daha soğukkanlı ve mütevazı bir merakla bakıyorlar. İmparator Hirohito’nun kardeşi olan hanedanın en yaşlı üyesi 92 yaşındaki Prens Mikassa; Osmanlı minyatürlerini, bahusus IV. Murad’ın at üzerindeki tasvirini seyrederken ‘Bu atın adım atışına bizdeki imparatorluk törenlerinde de rastlanır’ diyor.
Japon için Osmanlı; harem, odaklık, Müslüman terörü anlamına gelmiyor, belki de atalarının Asya’daki uzak mazilerinden aşina oldukları bir komşu ve bu kültüre yakınlıkla bakıyorlar. Tokyo Milli Müzesi’nde, Zenbudizm ile ilgili bir sergi var. Sergide muhtelif manastırların zengin arşiv ve depolarından toplanan resim, yazı örnekleri teşhir ediliyor. Manastırlarının ünlü başrahiplerinin ahşaptan yontulan haykellerinin yüzlerindeki ifade ve ölçüler 12 ila 14. asırların İtalyan Rönesans’ıyla mukayese edilebilecek, hatta edilemeyecek ölçüde mükemmel.
Japonların sanatı niçin daha ileri gitmedi ya da öncü olmadı sorusunun cevabı tartışılabilir ama sanat ve edebiyat ürünlerine karşı dindar bir huşu ile yaklaşan bir milletle karşı karşıyayız. Japon müze ve sergi ziyaretçisi, dünyanın hiçbir yerinde görülmeyecek ölçüde ‘çıt çıkarmayan’, ‘dikkatli’, ‘efendi bir kalabalık’ gibi kelimelerle tasvir edilebilir” (s. 279-280).
Japonya’da Porselen Turu
“Japonya bazı ‘ilk’lerin ülkesidir. Mesela yeryüzünde bu güne kadar bilinen ilk seramik Japon adalarında imal edilmiştir; 13 bin yıl önceye ‘Jyomon’ denen döneme uzanmaktadır. Tabii bu çömlekçi çarkı olmadan, elle şekillendirilip fırınlanan ve yemek pişirmek, tahıl saklamak için kullanılan cinstendir. Sonraları yüzeylerine kazıma tekniği ile süslemeler de yapılmıştır.
Japonya yaygın okuma-yazmanın da gerçekleştiği ilk yeryüzü ülkesidir. 18. asırda halkın ortalama yüzde kırkı okuma-yazma biliyordu. Kadın ve erkek okur yazarlık oranı birbirine yakındı ve bu süreç okuldan çok din adamlarının ve samuray denen köy, mahalle baronlarının öğretmenliğiyle başarılmıştı. Bu oran, 18. yüzyılda Avrupa’dan çok daha yüksekti.
Bildiğimiz porselen ise Japonya’ya Çin’den de, Kore’den de hatta Osmanlı ülkesinden de daha geç girdi. 1610’lar da Koreli Ryi San Pei porselen sanayiini Japonya’ya soktu. Güneyde Kyushu bölgesindeki Arita’nın kaolin kaynakları porselen için en iyi niteliğe sahipti. Bu alanda onun kurduğu porselen imalatı ilk önce bölgedeki samurayların ilgisini çekti. Vergilerini porselenle almaya başladılar. Tabii onların Edo’daki (Tokyo) Şogun yönetimine vereceği haraç da bu porselenle verilmeye başladı” (s. 283-284).
Ortaylı, İlber (2013). İlber Ortaylı Seyahatnamesi, Timaş Yayınları, İstanbul.
Bir Cevap Yazın