“Yanına gidip omuzuna dokunmalı ve bir şeyler söylemeliyim, diye düşündü Deborah. Ama yerinden kıpırdamadı. Gitmem gerek, çünkü aynı şey bana da oldu, bunu benim kadar kimse bilemez, nasıl bir şey olduğunu… Ama ayakları ayakkabılarının içindeydi ve ayakkabıları Sylvia’ya doğru gitmiyordu bir türlü; elleri de iki yanında duruyor, hiç hareket etmiyordu. Birlikte geçirdiğimiz ve benim için sessizliği böldüğü o karanlık gecenin hatırı için gitmeliyim… Ve granit giysileriyle taş ayakkabılarından kurtulmak için çırpınmaya başladı. Sylvia’ya baktı; sular akan ağzıyla, solgun, balmumu gibi donuk ve asık suratıyla, hastaların en çirkiniydi Sylvia. Ve Deborah, onun herkesten çok gereksindiği şeyi vermek için yanına gitse, Sylvia’nın yalnızca sessizliğiyle bile onu yıkabileceğini biliyordu. İçinde uyanan bir korku harekete geçme isteğini bastırdı. Derken, Helene’a pes ettirenler savaştan geri dönmeye başladılar; böylece fırsat kaçmış oldu. Deborah’ın yatışan korkusunun yerini utanç aldı. Utanç bütün yüzüne yansıdı ve Deborah ölümü arzulayarak, uzun bir süre, taş kesilmiş bir halde orada durdu.” (s. 187)
Greenberg, Joanne (1996). Sana Gül Bahçesi Vadetmedim, (çev. Nesrin Kasap), Metis Yayınları, İstanbul.
Bir Cevap Yazın