Botticelli, Venüs’ün Doğuşu
“Venüs çok eski bir Latin tanrıçasının adıdır. Meyve bahçelerinin koruyucusu olarak saygı gören Venüs sonradan Yunan etkisi altında Aphrodite ile bir tutulmuştur. Aeneas’ın anası sayılan Venüs İmparatorluk çağında Gens îulia’nın atası sayılmıştır (Aeneas).” (s. 290).
“APHRODİTE’NİN DOĞUŞU: Aşk ve güzellik tanrıçası Aphrodite’nin doğuşu üzerine iki ayrı kaynağımız vardır: Biri Hesiodos, öbürü Homeros. Hesiodos Thegonia’da bu tanrıçanın denizin köpüklü dalgalarından doğduğunu anlatır (Yun. Aphros köpük demek): Uranos, Gaia’dan doğan çocuklarını, doğar doğmaz toprağın bağrına soktuğu için Toprak Ana şişmekte ve korkunç sancılarla kıvranmaktadır, bu yüzden son oğlu Kronos’a bir tırpan verir, Kronos da o tırpanla babasının hayalarını keser ve denize atar:
Dalgalı denize atar atmaz onları
Gittiler engine doğru uzun zaman,
Ak köpükler çıktı/ordu tanrısal uzuvdan-.
Bir kız türeyiverdi, bu ak köpükten,
Önce kutsal Kythera’ya uğradı bu kız
Oradan da denizle çevrili Kıbrıs’a gitti,
Orada karaya çıktı güzeller güzeli tanrıça,
Yürüdükçe yeşil çimenler fışkırıyordu
Narin ayaklarının bastığı yerden.
Aphrodîte dediler ona tanrılar ve İnsanlar,
Bir köpükten doğmuş olduğu için.
Homeros’a göre, Aphrodite Zeus ile Okeanos kızı Dione’den dogmadır. İlyada’da yiğit Diomedes’le çarpışıp yaralanan Aphrodite’yi anası Dione kollarına alır, sever, okşar ve bileğinden akan özü silerek yarasını iyileştirir, acılarını dindirir (İl. V.370 vd.). Dert yanan kızını da şöyle avutur Zeus:
Böyle dedi o, gülümsedi insanların,
tanrıların babası,
çağırdı yanma altın Aphrodite’yi, dedi ki: .
“Cenk işleri sana vergi değil, yavrum,
sen evliliğin gönül açan işlerine ver kendini,
Çevik Ares’le Athena uğraşacak savaşla. “
APHRODİTE’NİN KİŞİLİĞİ: Altın Aphrodite diyor Homeros bu tanrıçaya, altın bir değer ölçüsü olmak üzere. Daha başka sıfatlarla niteler onu şairler: Bu güzeller güzeli tanrıça hep ‘gülümser’dir, işveli, cilveli ve gönül alıcıdır. Bunun sırrını Homeros tanrıçanın ak köpüklerden olma bedeninde taşıdığı bir büyülü memelikle görür. Zeus’un aklını çelmeyi aklına koyan Hera bu memeliğini ister günün birinde Aphrodite’den, şöyle seslenir ona:
Sende şu sevgi, şu alım var ya,
yani şu ölümsüzleri, ölümlüleri alt ettiğin,
işte onları bana ver bugünlük.
… çözdü göğsünden nakışlı memeliğini,
alacalı bulacak bir kurdeleydi bu,
alımlı ne varsa hepsi onun içindeydi,
sevgi onun içindeydi, istek onun içinde,
cilveleşme, şakalaşma onun içinde,
en akıllı insanı ayartan aşk onun içinde.
Sevgiyi, sevişmeyi simgeleyen bu tanrıça bu büyüyü kendi kendine değil, çevresini saran başka tanrısal varlıkların aracılığıyla geçekleştirir. Eros bazı efsanelere göre onun oğludur, ama Theogonia’da Eros Aphrodite’den çok önce doğmuş evrensel bir güçtür, sonradan katılır Aphrodite’nin alayına:
Doğup da yürüyünce tanrılara doğru
Eros’la Himeros (arzu) takıldılar hemen
peşine.
İlk günden bu oldu onun tanrılık payı
İnsanlar arasında da, ölümsüzler
arasında da;
Ona düştü kız cilveleri, gülüşmeleri
oynaşmaları.
Sevmenin, sevişmenin tadı, büyüsü.
Güzelliği, zarafeti ve bereketi simgeleyen Kharit’ler, Hora’lar ve düğün alaylarının başında giden Hymenaios da Aphrodite’nin çevresindeki tanrılardır. Ne var ki aşk tanrıçasının kişiliği çelişkili ve belirsiz olarak canlandırılmaktadır efsanede. Savaş tanrı Ares’le birleşmesinden (ki bu birleşme de anlamlıdır) Phobos (bozgun) ve Deimos (korku), bir de Harmonia doğar. Ahenk, uyum anlamına gelen Harmonia’nın yanıbaşında korku ve bozgun Aphrodite’nin kişiliğindeki olumlu ve olumsuz yanları ve çelişkileri simgelerler. Bu ikiliği en kesin bir tanımlama ile Platon “Şölen” adlı diyalogunda dile getirir. Sokrates’in de bulunduğu bu şölene katılanlardan Pausanias şöyle der:
‘Herkes bilir ki, sevgi (Eros) Aphrodite’den ayrılmaz. Aphrodite tek olsaydı, sevgi de tek olurdu, ama madem ki iki Aphrodite var, Sevginin de iki olması gerek. Hem bu tanrının ikiliği nasıl inkâr edilebilir? Biri, yani en eskisi, göksel dediğimiz Aphrodite ana karnından doğmuş değil, göğün kızıdır. Daha sonra gelen bir başkası var ki, Zeus’la Dione’nin kızıdır, ona orta malı Aphrodite diyoruz. Bu tanrılarla ilgili iki türlü sevgi de olacak ister istemez, birine orta malı, öbürüne göksel diyeceğiz”. (s. 42-43)
Erhat, Azra (1996). Mitoloji Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul.
Anahita ve İştar
“Sümer bereket ve aşk tanrıçası İştar’ın simgesi olan beş köşeli seher yıldızı da Venüs’tür. Fars Mitolojisinde de suların koruyucusu tanrıça Anahita Venüs’e eştir… Avesta’da Anahita, Ermenicede Anahit, Yunancada Anaitis olarak isimlendirilen tanrıça temizliği ve saflığı temsil etmekteydi. Güzel ve özgür bir kadın olarak betimlenen Anahita, başında yıldızlarla bezeli bir taç, boynunda ve kollarında altından mücevherler taşır, gösterişli elbiseler giyerdi. Yeryüzünün bütün sularının koruyucusu olan Anahita bereket dağıtırdı; annelerin memelerine süt getirirdi. Anahita’nın bulut, yağmur, dolu ve karı temsil eden dört beyaz at tarafından çekilen bir arabası vardı. İnanışa göre Ahura Mazda’nın emriyle gökyüzünden dünyaya yağmur, kar, dolu gönderen oydu. Venüs her ne kadar Aphrodite ise de Anahita ilginç biçimde Yunan Mitolojisinde iffetin temsilcisi Artemis’le, Roma’da Diana’yla benzeştirilmiştir ki her ikisi de Ayla ilişkilidir… İslam Mitolojisinde Venüs’ün karşılığı feleğin çalgısı Zühre’dir. Güzel sanatların koruyucusu olan Zühre minyatürlerde ud çalan güzel bir kadın olarak tasvir edilmiştir. Ayrıca dans konusunda da maharetli olan Zühre Kuran’da da anılan iki melek olan Hârut ile Mârut’un kıyamete dek bir kuyuda baş aşağı sallanmalarına yol açmıştır. Söylenceye göre Tanrı bu iki meleği diğer meleklerin yeryüzünde günah işleyip işlemediklerini sınamak için Babil’e göndermişti. Fakat Hârut ve Mârut dünyaya indiklerinde Zühre’yi görmüş, onun göz alıcı güzelliğine kapılıp işi gücü boşlamışlardı. Daha kötüsü Zühre’nin aşkıyla bildikleri tüm tanrısal sırrı açık etmişlerdi. Hârut ve Mârut gökyüzüne döndüklerinde kapılar yüzlerine kapanmıştı, günahlarının cezasını çekmek için önlerinde yalnız iki seçenek vardı: Ya cehennemde yanacak ya da dünyaya geri dönüp burada cezalandırılacaklardı. Hârut ve Mârut kim bilir belki Zühre’ye yakın olacakları düşüncesiyle ikinci seçenekte karar kıldılar. Böylece Babil’de bir kuyuya baş aşağı sarkıtılarak cezalandırıldılar. Zühre ise artık tanrısal bilgiye sahip olduğundan gökyüzüne çıkarıldı, sonsuza dek orada bir yıldız olup parladı.”
Gezgin, İsmail (2018). Mitoloji Ajandası Gökyüzü, Pinhan Yayınları, İstanbul.
Ud Çalan Zühre konulu bir İran minyatürü, Iskandar Horoscope’dan