Ormanın içine doğru ilerledikçe keyfim yerine gelse de o eski rahatlığımdan eser yoktu. Neşenin hayata benzediğini öğrenmiştim artık; ikisi de mantıklı argümanlarla ortaya çıkarılamazdı. Acı veren düşüncelerin üstesinden gelmenin en iyi yolunun, elinden geleni ardına koymamaları için onlara meydan okumak olduğunu; yorulana kadar yalan söylemelerine, kalbini kemirmelerine izin vermek gerektiğini sonradan öğrendim. En sonunda içinde, öldüremedikleri bir hayat kalıntısı mutlaka kalıyordu. Böylelikle iyi kötü, ormanda küçük bir açıklığa varana kadar yoluma devam ettim. Açıklığın ortasında, bir kenarı üzerinde bir kule gibi yükselen uzun boylu bir selvi ağacına dayanan, uzun ve alçak bir kulübe vardı. Kulübeyi gördüğümde zihnimden belli belirsiz bir endişe geçse de, selvinin karşısındaki yarı açık kapıdan içeri bakmak zorundaymışım gibi hissediyordum. Görünürde hiçbir pencere yoktu. İçeri, odanın sonuna doğru baktığımda bir lambanın soluk, kırmızımsı bir alevle yandığını ve lambanın ışığı altında kitabını okuyormuş gibi görünen, başını öne eğmiş bir kadın gördüm. Gözlerim nihayet kulübenin loşluğuna alıştığında bu kaba saba binanın bir kısmının ev olarak kullanıldığını fark ettim. Kıyıda köşede birkaç mutfak eşyası, köşede bir yatak gözüme çarpmıştı.
Kulübe, karşı konulmaz bir şekilde beni içeri çekti; ben de itaat ettim. Kadın yalnızca üst kısmını açıkça görebildiğim başını kitaptan kaldırmadı; ancak eşikten adımımı atar atmaz alçak ve kulak tırmalayıcı sayılmayacak bir sesle, lambanın üzerinde durduğu masada, tek eliyle açık tuttuğu eski, ciltli kitabını yüksek sesle okumaya başladı. Okuduğu kısım şöyle bir şeydi:
“Ve karanlığın bir başlangıcı olmadığı gibi sonu da olmayacak. Karanlık sonsuzdur. Diğer her şeyin yok oluşu, karanlığın olumlanmasıdır. Işığın ulaşamadığı yerde karanlık vardır. Işık, karanlığın sonsuzluğunda maden kazmaktan başka hiçbir şey yapamaz. Karanlık ise ışığın merdivenlerinden akar; hoyrat denizinin gizli kanallarından pınarlar ve dereler olup akar. İnsanoğlu, karanlığın çevresinde sessizce dolaşan gelip geçici bir alevden ibarettir; karanlık olmadan var olamaz, karanlığın bir parçasıdır.” (s.85-86)
Macdonald, George (2019). Fantastes, (çev. Melisa Pancar), İthaki Yayınları, İstanbul
Bir Cevap Yazın