Balon Şakası
“GÜNLÜK
“6 Nisan Cumartesi.- Karşılaşabileceğimiz her güçlüğün önlemini geceden aldıktan sonra, bu sabah şafakta balonu şişirmeye başladık. Ama yoğun bir sis katlı ipeğin yapış yapış olmasına yol açmıştı, bu yüzden işimiz on bire kadar bitmedi. Sonra büyük bir sevinçle, yavaşça ama sabit bir hızla havalandık. Kuzeyden esen hafif rüzgar bizi İngiliz Kanalı’na doğru götürüyordu. Beklediğimizden fazla yükseliyorduk. Özellikle tepelerin üstüne çıkıp daha çok gün ışığı almaya başladıktan sonra yükselişimiz iyice hızlandı. Ama maceranın daha başında gaz kaybetmek istemiyordum, bu yüzden şimdilik yükselmeye devam etmemize karar verdim. Kısa süre sonra kılavuz halatımızı yerden tamamen çektik. Ama hala büyük bir hızla yükseliyorduk. Balon hiç sallanmıyordu ve çok iyi durumda görünüyordu. Yola çıktıktan on beş dakika sonra barometreye baktığımızda 4.500 metre yükselmiş olduğumuzu gördük. Hava son derece güzeldi. Altımızdaki yörenin zaten güzel olan manzarası özellikle bulunduğumuz yerden muhteşem görünüyordu. Dağlar arasındaki çok sayıda geçit, yoğun sisle dolu olduğundan ırmaklara benziyordu. Güneydoğuda kümeleşmiş çok sayıda zirve ve sarp kayalık Doğu masallarındaki dev şehirleri andırıyordu. Güneydeki dağlara hızla yaklaşıyorduk, ama epey yüksekte olduğumuzdan onları rahatça geçebilirdik. Birkaç dakika sonra üstlerinde uçuyorduk. Bay Ainsworth ile denizciler bu dağların alçak görünmesine şaşırmışlardı. Çok yüksekteki bir balondan bakıldığında yeryüzündeki yükseltiler daha alçak görünür ve yüzeyler neredeyse düzleşir. Güneye doğru ilerlemeyi sürdürdük ve on bir buçukta İngiliz Kanalı’nı gördük. On beş dakika sonra ise hemen altımızda sahil şeridi uzanıyordu ve denize açılmıştık. O zaman biraz gaz salmaya ve şamandıralı kılavuz halatımızı suya sarkıtmaya karar verdik. Bunu hemen yapınca alçalmaya başladık. Yirmi dakika sonra ilk halat, hemen ardından ikincisi suya inince alçalışımız durdu. Şimdi hepimiz dümenle pervaneyi denemek istiyorduk. Balonu doğuya, Paris’e doğru yöneltmeye karar verdik. Dümen sayesinde hemen başardık. Şimdi esen rüzgara neredeyse dik açıda ilerliyorduk tabii. Daha sonra pervaneyi çalıştırdık ve bunun da işe yaradığını, hızımızı artırdığını görünce sevinç çığlıkları attık. Bir parşömene icadın ilkesini kısaca yazdık ve bunu bir şişeye koyup denize fırlattık. Ama sevincimiz hiç beklenmedik bir kazayla yarıda kesildi. Sepetin arkasındaki pervaneyi döndürme aletine bağlayan çelik çubuk, yanımıza aldığımız iki denizciden birinin bir hareketi yüzünden sepet sallanınca birden fırladı ve tutmaya fırsat kalmadan pervaneyle birlikte dönmeye başladı. Bütün dikkatimizi onu tekrar ele geçirmeye verdiğimizden doğudan gelen güçlü bir rüzgarın bizi giderek artan bir hızla Atlantik’e sürüklediğini fark ettik. Birden saatte elli altmış mil hızla denize doğru gittiğimizi fark ettik. Çubuğu geri alıp nerede olduğumuzu düşünme fırsatı bulduğumuzda Clear Burnu’nda, rotamızın kırk mil kuzeyindeydik. İşte o zaman Bay Ainsworth tuhaf ama bence oldukça mantıklı bir öneride bulundu. Bay Holland da onu hemen destekledi. Önerisi bizi sürükleyen güçlü rüzgardan faydalanmamız ve Paris’e gitmek üzere Kuzey Amerika sahiline ulaşmaya çalışmamızdı. Biraz düşündükten sonra bu cesurca öneriyi onayladım. İki denizcinin dışında (ne tuhaftır ki) itiraz eden olmadı. Ama çoğunlukta olduğumuzdan onları ikna ettik ve yolumuza kararlılıkla devam ettik. Batıya gidiyorduk. Ama denizdeki şamandıralar hızımızı azalttığından ve balon tamamen kontrolümüzde olduğundan, nasılsa istediğimiz kadar yükselip alçaltabilirdik; bu nedenle önce yirmi iki buçuk kiloluk safra attık, sonra da (bir çıkrık kullanarak) halatı tamamen sudan çıkardık. Bu yaptıklarımız hemen sonuç verdi ve birden hızlandık. Rüzgar sertleştikçe, baş döndürücü bir hızla ilerlemeye başladık. Kılavuz halatı sepetin arkasında bir gemi bayrağı gibi dalgalanıyordu. Sahil kısa bir sürede gözden kayboldu elbette. Türlü türlü geminin üstünden geçtik. Birkaçı bizimle yarışmaya kalktı. Gemilerde bulunan herkes büyük bir heyecana kapılıyordu. Bu heyecanı biz de paylaşıyorduk. Özellikle iki denizci sanki sarhoş olmuş, bütün kaygı ve kokularını unutmuşlardı. Gemilerden çoğu işaret ateşi açtı; bütün gemilerde bizi bağırarak (seslerini şaşırtıcı bir netlikle işitiyorduk) ve şapkalarıyla mendillerini sallayarak selamlayan insanlar görüyorduk. Bütün günümüz böyle olaysızca geçti. Gece olurken ne kadar yol almış olduğumuzu kabaca hesapladık. En az beş yüz mil, muhtemelen çok daha fazla yol almış olmalıydık. Sürekli çalıştırdığımız pervane bunda etkili olmuştu şüphesiz. Güneş batarken güçlü rüzgar fırtınaya dönüştü. Altımızda uzanan okyanusu yakamoz sayesinde rahatça görüyorduk. Rüzgar bütün gece doğudan esti. Bunu iyi bir başarı alameti olarak gördük. Havadaki soğuk ve nemden epey rahatsız olduk, ama sepet geniş olduğundan yattık ve pelerin ve battaniyelerle örtünüp ısındık.
‘NOT [Bay Ainsworth’un el yazısı.] Şu son dokuz saat hayatımın en heyecanlı saatleriydi. Bu tehlikeli ve olağanüstü maceradan daha heyecan verici bir şey düşünemiyorum. Tanrım, umarım başarırız! Bunu kendi önemsiz varlığım için değil, insanlık adına -ve bu zaferin büyüklüğü adına istiyorum. Ama başarmak öyle kolay görünüyor ki, insanın bunu niye daha önce deneyen çıkmadığına şaşası geliyor. Şimdi bize yardım eden bu güçlü rüzgar -bu fırtına dört beş gün sürse (ki böyle rüzgarlar genellikle daha uzun süre eser) bizi Atlantiğin bir yakasından diğerine taşımaya yeter. Böyle bir rüzgar sayesinde engin Atlantik sıradan bir göle dönüşür. Altımızda uzanan deniz, çalkantılı olmasına karşın öyle sessiz ki, hayatımda hiçbir şey beni bu kadar etkilememişti. Suların sesi göğe ulaşmıyor. O dev, yalazlı okyanus, işkence altında hiç şikayet etmeden kıvranıyor. Dağ gibi dalgalar acizce acı çekip kıvranan sayısız beyinsiz dev iblisi andırıyor. Bence insan böyle bir gecede gerçekten yaşar -sıradan yaşamın bir asrını yaşar. Zaten hazdan böylesine kendimden geçmişken, bir asırlık sıradan yaşama da değişmem böyle bir geceyi.
‘7 Nisan Pazar [Bay Mason’ın el yazısı.] Rüzgarın şiddeti bu sabah ondan dokuz ya da sekiz deniz miline düştü. Şimdi saatte otuz mil hızla, belki biraz daha hızlı, gidiyoruz. Ama yönde değiştirip kuzeyden esmeye başladığı için şimdi, güneş batmak üzereyken, batı yönünde ancak pervane ile dümenin yardımıyla ilerleyebiliyoruz. Bunlar mükemmel iş görüyor. Projenin başarılı olacağına inancım tam. Havada herhangi bir yönde (rüzgar ne taraftan eserse essin) ilerleme problemine de çözülmüş gözüyle bakıyorum. Dünkü güçlü rüzgara karşı ilerleyemezdik. Ama gerekse yükselerek etkisinden kurtulabilirdik. Pervane sayesinde güçlü rüzgarlara karşı yol alabileceğimize inanıyorum. Bugün öğleyin safra atarak 7.500 metre yüksekliğe ulaştık. Amacımız daha elverişli bir rüzgar bulmaktı, ama öncekinden iyisini bulamadık. Yolculuğumuz üç hafta sürse bile, bu küçük gölü aşacak kadar gazımız var. Başaracağımızdan hiç şüphem yok. Bu iş fazla büyütülmüş ve abartılmış meğer. İstediğim rüzgarı seçerim. Elverişli bir rüzgar bulamazsam da pervane sayesinde hızla ilerleyebilirim. Kayda değer bir olay olmadı. Gece güzel geçecek gibi.
‘NOT [Bay Ainsworth’un el yazısı.] Yazacak pek bir şeyim yok. Sadece şunu söyleyebilirim ki, Cotopaxi’ninkine eşit bir yükseklikte ne fazla üşüdüm, ne başım ağrıdı, ne de soluma güçlüğü çektim. Bay Mason, Bay Holland ya da Sir Everard da böyle sorunlardan şikayet etmedi. Bay Osbourne göğsünün daraldığını söyledi, ama bu kısa sürede geçti. Bugün epey hızlı uçtuk. Atlantiğin yarısından fazlasını kat etmiş olmalıyız. Yirmi otuz kadar türlü türlü geminin üstünden geçtik. Her birinde, bizi gören herkes çok şaşırmışa ve sevinmişe benziyordu. Okyanusu balonla geçmek o kadar da zor değilmiş. Omne ignotum pro magnifico*. 7.500 metrede gökyüzü neredeyse kapkara oluyor ve yıldızlar iyice parlaklaşıyor. Deniz ise dışbükey değil, kesinlikle, içbükey görünüyor (oysa insan tersini bekliyor.)
‘8 Nisan Pazartesi. [Bay Mason’ın el yazısı.] Bu sabah pervane çubuğuyla yine küçük bir sorun yaşadık. Şeklini tamamen yeniden tasarlamak gerekiyor yoksa ciddi sorunlara yol açabilir (çelik çubuğu kastediyorum, sepeti değil). Sepet mükemmel. Gün boyunca kuzeydoğudan sert bir rüzgar esti. Şimdilik talihimiz yaver gidiyor. Şafaktan hemen önce balondan gelen tuhaf seslerle ve sarsıntılarla ayaklandık. Balon hızla yavaşlıyor gibiydi. Bunların sebebi havanın ısınmasıyla balondaki gazın genleşmesi, bu yüzden de balonun üstünde gece boyunca birikmiş olan buz parçacıklarının kırılmasıydı. Aşağıdaki gemilere pek çok şişe attık ve bir tanesinin büyük bir gemiye -New York seferi yapanlardan birine benziyordu -alındığını gördük. Geminim ismini okumaya çalıştık ama seçemedik. Bay Osborne dürbünle bakınca ‘Atalanta’ gibi bir yazı gördüğünü söyledi. Şimdi gece yarısı. Hala hızla kuzeye gidiyoruz. Deniz tuhaf bir şekilde yakamozlu.
‘NOT [Bay Ainsworth’un el yazısı.] Saat şimdi iki. Hava durgun gibi -ama emin olamıyorum, çünkü havayla birlikte hareket ediyoruz. Wheal-Vol’dan ayrıldığımızdan beri uyumadım, ama artık dayanamayacağım. Biraz kestirmeliyim. Amerika sahilinden fazla uzakta olmalıyız.
‘9 Nisan Salı. [Bay Ainsworth’un el yazısı.] Saat on üç. Güney Carolina sahili karşımızda uzanıyor. Başardık. Atlantiği geçtik -bir balonla kolayca geçtik! Tanrım sana şükürler olsun! Artık herhangi bir şeyin imkansız olduğunu kim söyleyebilir?” (s. 541-545).
* “Bilinmeyen şeyler hep muazzam görünür.” Tacitus, Agricola, XXX.
Poe, Edgar Allan (2010). Bütün Hikayeler, (çev. Dost Körpe), İthaki Yayınları, İstanbul.
Edgar Allan Poe’nun Balon Şakası Öyküsünün Edebiyat İçin Yeri ve Önemi: Poe, genellikle polisiye türünün mucidi olarak kabul edilmesinin yanında ayrıca yeni ortaya çıkmakta olan bilim kurgu türüne de katkıda bulunduğu öne sürülür. Yaşamını yalnızca yazdıkları ile sürdürmeye çabalayan Poe, Amerika’nın ilk ünlü yazarları arasında sayılır ve bunun sonucunda yaşamı ve kariyeri ekonomik güçlükler içinde geçmiştir. Poe ayrıca ‘The Balloon-Hoax’ (Balon Şakası) yazılarında sıcak hava balonu gibi yeni çıkan teknolojileri kullanarak bilim kurguyu da yeniden keşfetmiştir.
Bir Cevap Yazın