“Uyandığında,”Haydi bir şey söyle!” derdin. Öyle zamanlarda şiirler okurdum, bu ya Shakespeare’den bir şeyler olurdu ya da Toldi’nin ikinci ezgisi, bu sonuncusunu çok severdin. Beni oynarken görmenin sana verdiği mutluluğu öğrendikten sonra benim için tiyatro ve roller bambaşka bir anlam kazanmıştı. Bir keresinde yeni doğmuş bir köpek yavrusuna benzememi istediğini, halının üzerinde topuklarımın üzerine çöktüğümü, bütün değerleri kafamdan çıkarmış bir şekilde sana tam bir yavru köpek gibi boş, masum ve hayranlık dolu bakışlarla baktığımı, havlayıp inlediğimi, sonra da burnuma bir şey kaçtığı için hapşırdığımı hatırlıyor musun? Noel’de de bir melek olmuştum, kanatları tiyatrodan aşırmam epey zor olmuştu. Szalay Amca, onları yan kapıdan kaçırıp taksiye yerleştirmişti, omuz askılarını uzatmaya bile vaktim olmamıştı, etime batmıştı ama yine de gerçek çok güzel bir melek olmuştum; ama en güzeli üzerinde durduğum buluttu , ayak bileklerime kadar yükselen, senin üzerine izler yaptığın, koca bir leğen dolusu kremadan oluşan bir bulut. Masanın üzerinde, Noel ağacının yanında, krema dolu leğenin içinde kıpırdamadan, gözlerim kapalı dururken devamlı Marton aile mezarlığındaki meleği düşündüm ve bu halde, içimde bir şey olmadan, sadece beyaz bir örtüye bürünmüş bir şekilde dururken beni görseydi babamın neler diyeceği geçti aklımdan. Noel ağacı pırıl pırıl yanarken ve sen piyanoda Noel şarkıları çalarken, ona sağlığında ihtiyacı olan kaymaklı süt yerine, kaymağı alınmış uyduruk süt almak zorunda kalan ben, şimdi bileklerime kadar halis kremadan bir bulut içinde duruyorum. Peki annem ne derdi, az sonra kanatlarımı ve üzerimdeki örtüyü sıyırıp çıkartacaksın. Juli, kilisede ve gece yarısını orada geçirecek, ben ise sana bakmaya bile cesaret edemiyorum; çünkü seni görünce leğenden çıkıp bir yere kaçacakmışım gibi geliyor. Teninin yakınlığını hissetmek için nasıl sabırsızlandığımı sana belli etmek istemiyorum, sen o sırada benim içimden geçenleri bilmiyorsun, omzuma dökülen saçlarımla, meleklerin o zaman kavramından uzak gülümsemesiyle gülümsüyorum. Bakire, cinsiyetsiz ve ciddiyim., tatlı bir melek değil sert ve gerçekten göklere ait bir melek. Bir angelos Mesih’in doğumunu haber vermek için, çobanların arasına inen bir elçi gibi. O gece neredeyse sana annemle babamın gömüldüğü yeri söyleyecektim ama yine ağzımı açıp konuşamadım.” (s.71-72)
Szabó, Magda (2013 ). Yavru Ceylan, ( çev. Yasemin Pichler) Yapı Kredi Yayınları, İstanbul.
Bir Cevap Yazın