Guenon Rene-Modern Dünyanın Bunalımı

Eğer demokrasi halkın kendi kendisini yönetmesi demekse, bu kesinlikle olmayacak bir şeydir ne günümüzde ne de geçmişte bunu doğrulayacak en küçük bir şeye rastlamak mümkündür. Kelimelerin aldatıcılığına kapılmamak gerekir. Aynı insanın, aynı zamanda hem yöneten hem de yönetilen olduğunu söylemek bir çelişkidir. Çünkü, Aristotoles’in deyimiyle söylersek, aynı şeyin, aynı anda, aynı şartlar altında hem muktedir hem de muhtemel olması imkansızdır. Bir ilişkide zorunlu olarak iki öge vardır. Eğer yönetenler olmasaydı yönetilenler de olmazdı. Bunların gayrimeşru olmaları veya kendilerinde vehmettiklerinden başka bir güçle donatılmamış olmaları durumu değiştirmez. Ama modern dünyayı denetim altında tutanların ustalıkları, halkı kendi kendisini yönettiğine inandırmış olmalarında yatmaktadır. Halk da hem pohpohlandığı hem de böyle bir şeyin imkânsız olduğunu anlayamadığı için bütün bu söylenenlere inanmaya dünden razıdır. İşte bu yanılsamayı sağlayabilmek için, herkese oy hakkı (yani seçimler) icat edilmiştir. Güya, yasayı çoğunluğun görüşü belirtecektir. Hiç kimse görüşün kolayca biçimlendirilip saptırılabilen bir şey olduğunun farkında değildir. Uygun ayartmaların yardımıyla, yönü önceden belirlenmiş akımlar doğurmak hiç de zor bir iş değildir. “Görüş imal etmek” deyimini ilk olarak kimin kullandığını hatırlamıyoruz, ama deyim son derece yerindedir. Buna bir de şunu eklemek gerekir. Bu iş için gerekli araçları ellerinde tutanlar, her zaman, sahnede görülen ve her şeyi denetlediği sanılan kişiler değildir. Bu nokta, politikacıların beceriksizliklerinin neden pek fazla önem taşımadığını da hiç şüphesiz açıklıyor. Ne var ki, biz burada “devlet mekanizması” nın işleyişini göstermeye çalışmadığımız için, sadece, değindiğimiz yanılsamayı bizzat bu ustalık şartının beslediğine işaret etmekle yetineceğiz. Gerçekten ancak bu şartlar altında söz konusu politikalar –böyle, sanki onun yansımasıymışçasına- çoğunluğun ürünü gibi görünebilirler. Çünkü hangi konuda olursa olsun, çoğunluğun görüşü sorulduğunda (çoğunluğun sayısı konuyu enine boyuna değerlendirip bir karara varabilecek sayıyı kat kat aşacağı için) cevap hep yetersiz olacaktır. Bu da bizi, yasayı çoğunluğun belirlemesi gerektiği düşüncesinin neden temelden yanlış olduğunun açıklamasına götürüyor. Çünkü şartların zorlamasıyla böyle bir düşünce büyük ölçüde kuramsal kalıp etkin bir gerçekliğe tekabül etmese bile bu düşüncenin çağdaş zihniyete nasıl yerleştiği, ne tür eğilimlere cevap verip –en azından görünüşte- onları tatmin ettiği yine de açıklanması gereken konulardır. Bu düşüncenin en belirgin kusuru biraz önce belirttiğimiz noktadır: Çoğunluğun görüşü –ister akılsızlıktan kaynaklansın isterse sadece ve kabaca cehaletten- bir yetersizlik ifadesinden başka bir şey olamaz. Bu bağlamda, “kolektif psikoloji” alanından bazı gözlemler söz konusu edilebilir. Sözgelişi, bir kalabalıkta zihni tepkiler ölçüldüğünde bu tepkilerin toplamı, kalabalığın ortalaması şöyle dursun, topluluğun en aşağı üyesinin seviyesini bile zor tutturabilmektedir. Hatta bazı çağdaş filozofların “demokratik” kuramı nasıl “entelektüel” düzleme bile sokup herkesin onayıyla belirlenen bir doğruluk ölçüsü aracılığıyla çoğunluğun hâkim olmasını savunduğunu da hatırlatmamız gerekir. Herkesin üzerinde ortak bir anlayışa varabileceği bir konu bulunabileceğini kabul etsek bile bu anlaşma kendi başına hiçbir şey ifade etmeyecektir.

Kaldı ki, belirli konularda hiçbir görüşü olmayan ve bunları kendilerine hiç dert etmeyen pek çok insan her zaman bulunduğu için bu olmayacak bir şeydir. Böyle bir oy birliği gerçekten olsaydı bile bu oybirliğini yaşanan hayatta göstermek yine de imkânsız olacaktı. Bu yüzden, bir görüşü desteklemek için ileri sürülen ve bu görüşün doğruluğuna işaret ettiği söylenen şey, -üstelik soruşturma yer ve zaman yönünden çok kısıtlı bir alanda yapılacağı için- yine çoğunluğun onayından başka bir şey olmayacaktır. Bu kuramın ne kadar temelsiz olduğu bu alanda daha açık seçik görülebilir, çünkü burada, siyasi alanda hemen her zaman işe karışan duyguların etkisinden kurtulmak daha kolaydır. Bazı şeylerin anlaşılmasını önleyen en belli başlı engellerden biri olan ve zihni yetenekleri bunları kolayca kavrayabilecek kadar gelişmiş olanların bile önüne dikilen de işte bu etkidir. Duygusal dürtüler düşünceyi zedeler. Bu uzlaşmazlığı kendi hesabına kullanmak, siyasette geçerli olan en ucuz oyunlardan biridir. (s.108-109-110)

Guenon Rene (2022).Modern Dünyanın Bunalımı, (çev. Aysel Özkan).Sen Yayınları,İstanbul

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑

%d blogcu bunu beğendi: