“Müziğin altın çağı, biçimi çok daha ilerilere götürmüştür. Füg, passacaglia. Zamanla sonat biçimi. Bestecinin belirlenmiş bir şablona tümüyle boyun eğmesi. O şablon, müziğin hizmet ettiği toplumun sessel eşdeğeriydi. Akıl Çağı, Şehir Çağıydı. Toplum şehirliydi. Doğa dışarıdaydı, mümkünse denetliyor, değilse görmezden geliniyordu. Rapsodik doğa. Mozart’ın müziği aklın en büyük yaratımına -şehre- olan inancı ifade eder. Sadece büyük biçimlere -senfoni ve konçerto- boyun eğmekle kalmamış, insan yapımı ağacın dallarıyla sürgünlerine de boyun eğmiştir. Kadanslar, nakaratlar, minik formüller, akor dizileri. Asla kalıpları kırmamıştır. Mekansal olarak şehirleşmede, mimaride, heykellerde, çeşmelerde, meydanlarda ifadesini bulan toplumun, müzikte de geçici olarak ifadesini marş ve dansta bulduğunu o da biliyordu. Marş düz bir çizgi çizer, saldırgan ya da koruyucudur. Dans daireseldir. Daire çiftleşmenin, yenilenmenin hareketidir. Erkeklerle kadınlar dairesel bir şablonla hareket eder, müziğin teşvikiyle sonsuz bir tekrarı simgeler. Mozart bütün bunları biliyordu.” (s. 114-115)
Burgess, Anthony (2008), Mozart ve Deyyuslar, (çev. Aslı Biçen), Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul.
Bir Cevap Yazın