“Üçüncü olarak, imparatorluk tecrübesi bir anlayış, bir miras meselesidir. İmparatorluğun bu alanda bıraktığı bu anlayış ve yapı, aristokrat bir sınıfın olmayışıdır. Türk toplum eliti liyakate, öz kabiliyete ve gayrete dayanır. Bu şekilde terfi eden, idareye yerleşen insanların çocuklarının aynı imtiyaza sahip olmak için benzer bir eğitimi benimsemeleri gerekir. Aksi takdirde şansları yoktur. Bundan dolayı Türkiye’de demokrasi belirgin bazı sınıf ve kastların tekelinde değildir. Devlet her zaman için yeniden ortaya çıkan liderler tarafından idare edilir.
Elbette tarihi yapının olumlu, avantaj sayılabilecek yanları olduğu gibi, dezavantajları da görülür. Kültürel hayatımızda geleneklerin sürmesinde bu yapı kopukluklar yapmıştır; sürekli bir dolaşım vardır. Darbeler ve ihtilaller olmadan da servet el değiştiriyor ve yeni sınıf ve zümreler cemiyet hayatında üste geçiyor ve iktidarı ele alıyor. Aslında Türkiye’de darbeci bir devlet geleneği kendine özgü olur. Çünkü her darbeci grubun, ordudaki terfi dolayısıyla, aşağıdan gelen zorlamalarla sahneden çekilmesi gerekir. Bu nedenle ister istemez bir müddet sonra sivil hayata dönülmüştür. Eğer Türk tarihinin bilhassa modern zamanlarında bir takım olumsuz gelişmeler olduysa, bunun nedenlerini sadece -hiçbir şekilde tasvip etmediğimiz- darbelerde değil, sivil idarede de aramamız gerekir.
Bu sorunların başında, imparatorluk geleneğinde bulunmayan nepotizm gelir. ‘Nipote’ ‘yeğen’ demektir. Papaların bir kısmının, kilise varidatını, mülkünü ve idaresini sözde kendi yeğenlerine bırakmasıyla ortaya çıkmış bir terimdir. Genel kullanımı itibariyle, ‘akraba kayırıcılığı ve aşiretçilik’ demektir. Bizim tarihimizde bu geçmişten gelen bir hastalık değil, doğrudan doğruya demokrasiyle gelen bir hastalıktır ve bizi eritip bitirmektedir. Nitekim Osmanlı İmparatorluğu’nda hakim idarenin, yani hanedanın iktidarının bu şekilde hanedanlaşmalara tahammül edemediği çok açıktır. Sokullu Mehmed Paşa’nın, akrabalarını iş başına getirerek, bir nevi nepotizmden dolayı çok planlı bir suikastla hayatını kaybetmesinin ardında bu iktidar özlemi vardır. Aslında son derece ehliyetli ve becerikli, uzun süre taht makamında kalmış bir vezirdir. Benzer bir olay, Nevşehirli İbrahim Paşa açısından da, II. Mustafa’nın hocası Feyzullah Efendi hanedanı bakımından da doğrudur. Bu isimler ya devletin ya da alt katmandaki bürokrasinin ve askerin müdahaleleriyle ortadan kaldırılmıştır” (s. 181-182).
Ortaylı, İlber (2016). İmparatorluğun Son Nefesi Osmanlı’nın Yaşayan Mirası Cumhuriyet, Timaş Yayınları, İstanbul.
Bir Cevap Yazın