Yaşar Kemal 95 Yaşında!

images (2)

 

Yaşar Kemal – Yer Demir Gök Bakır

“Kazdağı derler bir dağ var, batıda, deniz kıyısında. Sarı Kız ermişi orada yatar. İşte bu Kazdağında bir ulu kişi varmış. O zamanlar bu dünyada iki tek iki ulu kişi varmış. Bir tanesi Kazdağında, bir tanesi de şu bizim Torostaki bizim şu Taşbaş Memedin dedesi, Ulu Taşbaş Memet… Öteki de Kazdağındaki Sarı Kız.
O dağdan bu dağa bu iki can haberleşirlermiş. Birisi ne yer, ne içer, nasıl yatar, nasıl kalkar, öteki görürmüş.
Sarı Kız kuşların ermişiymiş. Bizim Ulu Taşbaş da geyiklerin. Sarı Kız bir yerden bir yere yürürken, binlerce çeşit, binlerce renk kuş gökyüzünde ulu bir ışık içinde balkırmış. O Kazdağında yürürken, o kadar çok kuş alırmış ki dört bir yanını, yer gök, otlar, ağaçlar, yıldızlar kuştan gözükmez olurmuş.
Sarı Kız, adı da üstünde, sarı altın saçları bir su gibi omuzlarından akarak, Kazdağında dolaşırmış. İri, mavi, ışıklı gözleri varmış ve dudakları nar çiçeği rengindeymiş. Sarı Kız on sekizinde kızoğlan kızmış.
Bizim Taşbaş da gençmiş. Yakışıklıymış. Kumral, kıvırcık sakalları göğsündeymiş. Uzun boylu, gür kaşlı, iri ela gözlü, geniş omuzluymuş.
Bir geyiğin sırtında o dağ senin, bu dağ benim uçarmış. Bir gün gelir geyikler ermişi arkasında binlerce çatal boynuzlu geyikle Çukurovanın düzüne inermiş. Onun geyiklerine hiç bir insan, hiç bir yabancı yaratık dokunamazmış. Geyiklerin yuvalarında yatar, onlarla birlikte yer içermiş. İçtiği, yediği de ne ki, azıcık geyik südü, yaban balı, bir avuç buğday, iki damla suymuş.
Bir gün bir kuş gelip, geyikler ermişinin karşısına bir kayanın üstüne konmuş. Kuş o kadar güzel, o kadar renkliymiş ki, Cennetten çıkmış sanırsın. Ulu Taşbaş bu karşısına gelip konmuş güzel kuştan bir türlü gözünü alamıyormuş. Boyuna da içinden geçiriyormuş, varıp şu güzel kuşa dokunmalı, tüylerini okşamalı, diyormuş. Ama bir yandan da, ya bu kuş okşamadan incinirse, diye korkuyormuş. O böyle düşüne dursun, kuş gelip önüne konuyor. Ulu Taşbaş elini uzatıp kuşu tutuyor, güzel kuşun tüylerini okşuyor. Tüylerini okşarken, bir de bakıyor ki, ne görsün, kuşun kanadının altında bir küçücük altın kutu. Kutuyu açıyor ki, içinde bir tutam apak pamuk. Pamuğun altına şöyle bir göz atıyor ki, orada kıvrılmış bir tek sarı saç teli. Ulu Taşbaş bu kuşun nereden, ne için gönderildiğini anlıyor. Kutudan sarı saç telini alıyor, tel upuzun bir tel, bir zeytin yaprağına sarıp boynuna asıyor. Sonra uzanıp kıyamete kadar sönmeyecek Kırklar ocağından bir köz alıp kutuya, pamuğun üstüne koyuyor. Sonra da kutuyu kuşun kanadına koyup, onu selametliyor. Kırklar ocağının közü, Sarı Kızın pamuğunu yakmıyor. Geyikler ermişi Ulu Taşbaş bununla demek istiyor ki, siz bana pamuklar gibi yumşak olduğunuzu söylersiniz, biz de size Kırklar ocağının ateşi gibi yandığımızı söylemek isteriz. Ama bizim ateşimiz sizin pamuk yumşaklığındaki aşkınızı yakmaz.
Kuş varıp Sarı Kıza, kutuyu veriyor. Sarı Kız kutuyu açınca lal-ü ebkem kalıyor. Diyor ki, bu hem bizden daha aşık, hem bizden daha ermiş. Varıp biz onun ayağına gidelim de eşiğine yüz sürelim.
Bu anda da geyikler ermişi gönül gözüyle bakıyor ki, Sarı Kız tekmil kuşlarını başına toplamış, kuşlar gökyüzünde, yeryüzünde kaynaşıyorlar, arkasında ak bir bulut uğunup geliyor. Amanın bu bize yakışır mı ki, diyor, elimizi çabuk tutmazsak, Sarı Kıza rezil kepaze olduk demektir. Hem de tekmil yaratığa… Geyiğine atlıyor, geyik kayan bir yıldız gibi dağdan dağa atlayarak yola düşüyor. Kayan bir yıldız gibi. Bir ara Taşbaş Sultan arkasına bakıyor ki, ne görsün, arkasında binlerce geyiklik geyik sürüleri, arkasında yüzbinlerce yıldız akıp gelirler. Geyikler yıldıza, yıldızlar geyiklere karışmış. Bir ara, bir daha bakıyor ki arkasına, ne görsün, koca Toros dağı taşı toprağı, kayası, ağacıyla, akar suları, pınarlarıyla, tekmil yaratıkları, yılanı çıyanıyla düşmüş arkasına, yuvarlanıp gelir. Ulu Taşbaş bakıyor ki, bir koca dünyayı almış arkasına Sarı Kıza karşıcı gidiyor. Böyle olmaz, diyor kendi kendine. Sarı Kızın yüreğine bir şey gelir, bak der, kendisini bana ermişlerin ermişi olaraktan göstermek için dağı taşı yanına katıp da geliyor. Böyle düşünüyor ve Torosa, ya kutsal dağ, sen burada dur, benimle gelmene izin vermiyorum, diyor. Ve Toros orada duruyor. O sebeptendir ki Torosun bir ucu gelmiş İzmire vurmuştur. Gökyüzündeki kaynaşan yıldızlara da, güzel yıldızlar, siz de olduğunuz gökte kalın, diyor. Yıldızlar da oldukları gökte kalakalıyorlar. O sebeptendir ki, Çukurova gökleri yıldızla döşelidir. Yıldızlar üstüste kaynaşıp durur.
Derken iki sevdalı ermiş, Antalyada, Yanartaşta birleşiyorlar. O, gece gündüz yanan Yanartaş, bu büyük buluşmanın kıyamete kadar yanan ateşidir. Yanartaşın yandığı yerde dünya evine giren sevdalılar Kazdağına gidiyorlar. Torosa geliyorlar. Kuşlar geyikler Kazdağında kaynaşıyorlar onlar gelince, Torosta kaynaşıyorlar.
Geyikler ulusu Taşbaş, Sarı Kıza diyor ki, ‘Sen ölürsen senin yatırın Kazdağının doruğu, ben ölürsem benimki Torosun doruğu olacak. Senin yerin kuşlarıyın arası, benim yerim geyiklerimin arası.” (s. 230-232)

 

Kemal, Yaşar (1994). Yer Demir Gök Bakır (Dağın Öte Yüzü 2), Görsel Yayınlar, İstanbul.

 

images (1)

 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑

%d blogcu bunu beğendi: