
Gözlerini ekonomik olgulardan ayıramadıklarından, insanın ruhu olmadığı sanısıyla hareket ederek açık açık ya da gizliden materyalist bir ütopyayı hedef olarak aldılar. Bunun sonucunda da faşizm, hedonizme ve bayağı “gelişme” anlayışına başkaldıran tüm içgüdüleri istismar etme şansına erişti. Kendisini Avrupa geleneklerinin savunucusu olarak gösterebildi ve Hıristiyanlık inancına, vatanseverliğe ve askeri erdemlere hitap edebildi. Faşizmi “kitlesel sadizm” olarak ya da benzeri basit bir ifadeyle bir kenara atmanın kötülüğü, yararsızlıktan çok daha ötedir. Faşizm yalnızca yavaşça kendiliğinden geçip gidecek bir sapıklıkmış gibi yapmaktaysanız, gördüğünüz rüyadan sizi birisi cop darbesiyle uyandıracaktır. Mümkün olan yegâne çözüm yolu, faşizm davasını incelemek, olumlu yanları olduğunu kavramak ve dünyaya, faşizmde iyi olan ne varsa sosyalizmde de mevcut olduğunu açıklamaktır.
Şu anda durum umutsuz. Başımıza daha kötü bir şey gelmese bile kitabın ilk bölümlerinde tasvir ettiğim ve mevcut ekonomik sistemde düzelmeyecek koşullar mevcut. Daha da acil olan sorunsa, faşizmin Avrupa’ya egemen olması tehlikesidir. Ve sosyalist öğreti hızla etkin bir şekilde geniş kitlelere yayılmadığı sürece, faşizmin gelecekte devrileceğine dair hiçbir garanti yoktur. Çünkü sosyalizm, faşizmin yüzleşmesi gereken yegâne gerçek düşmandır. Kapitalist-emperyalist hükümetler, bizzat yağmalanmak üzere olsalar bile faşizmin kendisine karşı inançla mücadele etmeyeceklerdir. Egemenlerimiz, içlerinde konuya hâkim olanlar, büyük ihtimalle Britanya İmparatorluğu’nun her bir santimetrekaresini İtalya, Almanya ve Japonya’ya teslim etmeyi sosyalizmin zaferini görmeye tercih edeceklerdir. Histerik milliyetçiliğe dayandığını düşünürken faşizme gülmek kolaydı çünkü her biri kendini seçilmiş halk ve vatansever contra mundum olarak gören faşist devletler birbirleriyle çatışacaktı. Ama hiç de öyle olmuyor. Faşizm artık uluslararası bir hareket haline geldi; bu da faşist ulusların amacıyla bir araya gelmekle kalmayıp, belki yarı bilinçli olarak olsa da bir dünya sistemi haline gelmenin yollarını arıyor oldukları anlamına geliyor. Çünkü totaliter devlet vizyonunun yerini totaliter dünya vizyonu alıyor. Daha önce de vurguladığım üzere, makine tekniğindeki ilerleme önünde sonunda bir kolektivizm şekline sebep olmak zorundadır ancak bu şeklin mutlaka eşitlikçi olması, yani sosyalizm olması gerekmez. İktisatçıların iddiasının tam tersine, ekonomik açıdan kolektivist, yani kar prensibinin ortadan kaldırıldığı ama tüm politik, askeri ve eğitim gücünün ufak bir yöneticisi sınıfının ve emrindeki katillerin ellerinde toplandığı bir dünya hayal etmek oldukça kolaydır. Faşizmin amacı, bu ya da buna benzeri bir şeydir. Ve bu, elbette köle devleti, daha doğrusu köle dünyasıdır; muhtemelen bu, sağlam bir toplum şekli olacaktır ve kaynakların bilimsel yöntemlerle kullanılması halinde dünyanın ne kadar büyük bir zenginliğe sahip olacağı düşünülecek olursa, kölelerin iyi beslenme ve tatmin edilme olanağı bulunur. Arılara ciddi bir haksızlık yapılarak, faşizmin amacı sıklıkla “arı kovanı devleti” olarak nitelenir. Gelincikler tarafından yönetilen bir tavşanlar dünyası benzetmesi daha yerinde olacaktır. İşte bu canavarca ihtimale karşı bir araya gelmek zorundayız. Uğruna bir araya gelebileceğimiz tek şey ise sosyalizmin temel ideali olan adalet ve özgürlüktür. Ama bu idealin “temel” olduğunu söylemek çok yeterli değildir. Neredeyse tamamen unutulmuştur. Bir gübre yığınının altında saklı olan bir elmasa dönüşene kadar, üst üste öğretiye dayalı ukalalıkların, partiler arasındaki ağız dalaşlarının ve üzerine iyice düşünülmemiş bir “ilericiliğin” altında saklı kalmıştır. Sosyalistlerin görevi, o elması yeniden açığa çıkarmaktır. Adalet ve özgürlük! İşte bunlar, dünyanın her yerinde bir işaret borusu gibi yankılanması gereken sözlerdir. Uzun bir süredir, kesinlikle en azından son on yıldır en iyi ezgilerin tamamı, şeytana ait olmuştur. “Sosyalizm” sözcüğünün, bir yandan uçaklar, traktörler ve ihtişamlı cam ve beton fabrikaları görüntüsü, diğer yandan zayıf sakallarıyla vejetaryenleri, (yarı haydut, yarı sahibinin sesi) Bolşevik komiserleri, ayaklarında sandaletleriyle vakur hanımları, uzun sözcükler zırvalayıp duran dağınık saçlı Marksistleri, Quaker kaçkınlarını, doğum kontrolü taraftarlarını ve gizli işler çeviren İşçi Partililer manzarasını akla getirdiği bir hale düşmüş durumdayız. Sosyalizm, hiç değilse bu adada artık devrim ve zalimlerin baştan indirilmesi değil, gariplik, makine hayranlığı ve aptal bir Rusya kültü kokmaktadır. Bu kokuyu hemen ortadan kaldıramadığımız sürece, faşizm kazanabilir. (s. 229-230-231)
Orwell,George(2021). Wigan İskelesi Yolu, (çev. Ayşegül Çakır Oruç), Venedik Yayınları, Ankara
Bir Cevap Yazın