Bennı Stefano -Denizin Dibindeki Bar

Halı Satıcısının Hikâyesi

KULALA’NIN DÖRT TÜLÜ

UYKU!… kin çöpçüsü!

(Tristan Corbiere)

Yuela Nehri yakınlarında bir köyde, Doruma adında çok şanslı bir adam varmış. Güzel bir karısı, iki sağlıklı çocuğu ve verimli bir tarlası varmış. İyi bir avcıymış, köyde hiçbir düşmanı yokmuş. Bir gün ormanlar şeytanı Shabunda, onu kulübesinin önünde, dünyanın en mutlu adamıymış gibi keyifle sigarasını tüttürüp şarkı söylerken görünce onu çok kıskanmış.

Kıskançlıktan, bir gece, kulübesine gizlice girip uzun, kıvrık tırnaklarını Doruma’nın saçlarının içine geçirip uykusunu almış. Doruma birdenbire gözünü açıp karısı Oda’yı uyandırarak kötü görüntülü birinin kendisine dokunduğunu söylemiş. “Yalnızca kötü bir rüya görmüşsün,” demiş Oda, “yeniden uyumaya çalış.”

                Ama Doruma ne o gece, ne sonraki gece, ne de diğer geceler uyuyamamış. Bütün gün çalışıp avlanmasına ve eve yorgunluktan ayakta bile duramayacak halde dönmesine rağmen, bir türlü uykusu gelmiyormuş. Ne Chagui cinsi bir yedi uyurun kuyruğuyla onu okşaması ne fillere bile diz çöktüren Terene otundan içmesi işe yaramış. Yerde, ağaçların üzerinde, nehrin taşlarının üzerinde uyumaya çalışmış, ama olmamış.

Köyün büyücüsü gelip onun ne durumda olduğunu görmüş. Şeytan Shabunda’nın uykusunu çaldığını, bunu çözecek hiçbir büyünün olmadığını, bu yüzden kısa bir süre içinde öleceğini söylemiş. Onu ancak dağların ötesinde yaşayan, uyku ruhu Kulala kurtarabilirmiş. Tanrı Yumau için uykular hazırlandığından, elinde kesinlikle çok uyku olduğunu eklemiş. Ancak Doruma bu yolculuğu yapmak için çok güçsüzmüş.

“O halde,” demiş karısı Oda, “uyku ruhu Kulala’ya ben giderim.” Çok cesur bir kadın olduğundan yanına kabaktan yapılmış bir su kabı, biraz yiyecek ve bir baston alıp dağlara doğru yollanmış. Günlerce, hemen hemen hiç dinlenmeden yürüdükten sonra Alowa’nın mavi dağlarına tırmanıp Kulala’nın kutsal ormanının bulunduğu vadiye varmış.

Ormanın başında kuşlar ötüyor, maymunlar çığlık atıyor, rüzgâr ağaçları sallıyormuş. Ancak Oda ormanın içine girer girmez etrafı büyük bir sessizlik sarmış. Uyku ormanında bir yaprak bile kıpırdamıyormuş, kuşlar suskunmuş, etrafta yalnızca yerde sürünen sessiz yılanlar varmış. Oda uzun bir süre yürümüş, ayaklarının altında yapraklar hışırdamıyormuş. Orman giderek sıklaşmış, ortalık kararmış. En sonunda Kulala’nın evi olan büyük ağacın önüne gelmiş. Kovuğun içine girince büyük bir hamakta uyuyan uyku cinini görmüş. Onun uyanmasını beklemeye başlamış. Kulala bir çeyrek ay zamanı uyumuş, uyandığında evinin bir köşesinde duran küçük kadını görmüş.

“Kimsin ve burada ne işin var?” diye öfkeyle bağırmış.

“Kulala, her şeye can veren karanlıklar cini, sana yalvarıyorum. Kötü bir şeytan, kocamdan uykusunu çaldı ve ben ona yeni bir uyku götüremezsem ölecek…”

“Neden sana onu vereyim?”

“Çünkü çok uzun süre yol yürüdüm, ayaklarım yaralandı ve kendimi çok bitkin hissediyorum, yine de seni uyur bulduğumda uyandırmadım, sabırla bekledim.”

“Öyle,” demiş Kulala. Oradaki masanın üzerinde bir adamın uykularının parçaları var. Her uyku dört tülden yapılmıştır. Eğer sen onları ayırt edebilirsen, kocana götürebileceksin, böylece o da kaybettiği uykusuna tekrar kavuşabilecek. Ama doğru tülleri seçmeye dikkat et, yoksa senin de sonun korkunç olur.”

“Korkmuyorum,” demiş Oda.

Kulala onu, üzerinde tüllerin serili olduğu bir taşın önüne getirmiş.

“İşte iki beyaz tül,” demiş. “Biri sessizliklerin, diğeri de gecenin gürültülerinin tülü. Seç bakalım.”

Oda iki tüle bakmış, ikisi de aynı gibi görünüyormuş. Bu arada üzerlerinden bir sinek uçmuş. Birincinin üzerinde vızıldayıp durmuş, ama ikincinin üzerinden uçarken hiç ses çıkarmamış. Oda ikinciyi alıp başının üzerine koymuş.

“Buldun,” demiş Kulala. “Şimdi şu iki renkli tüle bak. Biri gecenin rüyalarının,diğeri ise hayaletlerinin tülü. Eğer yanlışını seçersen bütün şeytanlar ve kâbuslar senin üzerine sıçrayacak ve seni öldürecekler.”

Oda iki tülü de yine aynı bulmuş. Eline küçük bir örümcek alıp iki tülün arasına koymuş. Birinden üç başlı korkunç bir yeşil  kertenkele  çıkıp örümceği  yutmuş. Oda da diğer tülü almış.

“Çok kurnazsın, nehrin kadını,” demiş Kulala, “ama şimdi sıra iki siyah tülde. Biri karanlığın, diğeri ise ateş ışığının tülü. Biri uyku getiriyor, diğeri kör ediyor.”

Oda iki tüle şöyle bir bakmış, sonra bir yapraktan iki damla su alıp tüllerin üzerine damlatmış. Damlalardan biri ateşin ısısından buharlaşmış. Oda diğer tülü almış.

“Aferin, nehrin kadını,” demiş Kulala, “ama seni şimdi en zor sınav bekliyor.İşte iki kırmızı tül. Biri, diğer üç tülle beraber senin ve kocanın gecelerine huzur getirecek uyku tülü, diğeri ölümün yani sonsuz uykunun tülü. Eğer ona dokunacak olursan ölürsün.”

Oda bu kez hiç düşünmeden birini seçmiş. Seçtiği tül uyku tülüymüş. Oracıkta başını koyup uyumuş. Uyandığında Kulala ona gülümseyerek bakıyormuş. Ona bir fincan sıcak hakara uzatmış.

“Beni şaşırttın, nehrin kadını. Hangi sihirle hepsinin en gizemlisi olan uyku tülünü buldun?”

“Hiçbir sihir yok,” demiş kadın, “yıllardır nehirde çamaşır yıkadım ve onları ayırt etmesini bilirim. Uyku tülü çok kullanıldığı için daha fazla yıpranmış gözüküyordu. Ölüm tülü, tek bir kez kullanıldığı için daha yeniydi.”

Kulala gülmüş ve üfleyerek onu kulübesinin eşiğine kadar uçurmuş. Oda getirdiği dört tülü kocasının başının üzerine koymuş. Zavallı adam sonunda kurtulmuş ve o günden itibaren uyuyabilmiş.(s.185-186-187-188)

Bennı,Stefano(2018). Denizin Dibindeki Bar, (çev. Sema Baykal). İstanbul

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑

%d blogcu bunu beğendi: