
Skolastizmi üç temel evreye ayıracağız. 1. Biçimsel dönem, dokuzuncu yüzyılda başlamış ve on ikinci yüzyılda bitmiştir. Büyük ölçüde Platon düşüncesinden etkilenmiştir: Platonculuk, Yeniplatonculuk ve Augustianizm bu evrenin egemen felsefi eğilimleridir. İdealar ya da tümeller, Platon terimleri ile nesnelerin gerçek özleri ve nesnelerin öncelleri olarak (universalia sunt realia antaeres) algılanmaktadır. Bu, Anselm’in öncü olduğu Platonik gerçeklik kuramıdır. 2. Skolastik öğretinin sonuç (culmination) dönemi on üçüncü yüzyılda süregelmiştir ve Aristo felsefesinin egemenliğine tanıklık etmiştir. Hıristiyanlık, büyük Yunan düşünürleri ile görüş birliği içindedir; tümeller artık gerçek olarak algılanmaktadır, nesnelere öncel olarak değil, onların içindedirler (universalia sunt realia in rebus). Bu öğreti, Aristo gerçekçiliği olarak adlandırılmaktadır. On üçüncü yüzyıl, geniş düşünce dizgeleri dönemidir; dönemin önde gelen düşünürleri Büyük Albert ve St. Thomas Aguinas’tır. 3. Skolastik öğretinin düşüş dönemi, on dördüncü yüzyıldan itibaren gerçekleşecektir. Tümeller, nesnelerin özleri olarak değil, yalnızca zihindeki kavramlar ya da yalnızca sözcükler ya da isimler olarak algılanmaktadır: Yalnızca tikeller gerçektir, tümeller sadece zihinde gerçektirler ve şeylerden sonradırlar (universalia sunt realia postres). Bu, adcılıktır. John Duns Scotus ve Occam’lı William adcılığın önde gelen kişileridir. Bu düşünce skolastik sanılar için yıkıcı olacaktır. Skolastik gerçekliğe göre, evren, bir idealar ya da biçimler dizgesidir. O, nesnelerin gerekli nitelikleri olarak fenomenal dünya içinde bulunmaktadır. Gerçek dünya, ussal, mantıksal dünyadır ve onun doğası yalnızca us tarafından düşünce dışında tutulabilecektir; dünyanın ilintili yapısı, insan zihninin, usa bağlı olan geçirgenliğidir. Nesnelerin sınıfların doğasını oluşturan biçimler, bizim düşüncelerimizde ya da evrensel kavramlarda yansıtılmaktadır. Eğer bu tür idealar yalnızca zihinlerimizdeki düşünceler ise, ya da daha kötüsü adlar ise, eğer onlara uygun hiçbir gerçek yoksa tümellerin ve evrenin ussal bilgisinden söz edemeyiz. Usun, gerçeği öğretme gücü olan güven, ada öğreti tarafından ciddi bir şekilde sarsılmıştır. On dördüncü yüzyılda, adalığın gelip çatmasıyla Orta Çağların Felsefesi, skolastik ilkelerden uzaklaşmıştır. Gerçekçilik ve ussalcılık, skolastik felsefenin büyük dizgeleri içinde birleşmişlerdir. Adcılığın daha önceki düşüncelere karşı yıkıcı saldırıları ciddi bir zayıflamaya neden olmuştur. Benzer bir şekilde, skolastizmin çöküşü, us ve inanç, felsefe ve din arasındaki birlik, skolastik bileşimin büyük basanlarından biri olmuştur. Skolastik görüşe göre, inanç öğretileri ve us, iki temel yol ile derece derece değişmektedir: ilk görüş, dogmaların bazıları açıklanabilmekte ya da idrak edilmekte iken, diğerleri usun ötesine geçmektedir; ikincisi, hiçbir felsefi bilgi nesnesi olmadığı için onların açıklanmasıdır; din doğruları, usun ulaşımının ötesinde yatmaktadır ve us onları algılayamaz.
Erken dönem okulcuların temel kaynakları, Patristik edebiyat, Yunan felsefesi ve daha sonra Arap ve Yahudi düşünüşleridir. Yunan felsefe özdeği, on ikinci yüzyılın ortalarına kadar uzanmaktadır. Latin çeviriler önem taşımaktadır: Pla-ton’un limaeus’unun bölümleri (Cicero ve Chalcidius tarafından), Aristo’nun Categories ve On Interpretation (Boet-hius tarafından) ve Porphyry’nin Introduction to the Categories (Boethius ve Victorinus tarafından) çevrilmiştir. Pla-ton’un Menon ve Phaidon yapıtları on ikinci yüzyılda çevrilmiştir. Roma felsefecileri onları Boethius, Montianus Capella, Cassiodorus’un yazılarından tanımaktadır. Aristo’nun Analytics ve Topics yapıtları 1128 yılından sonra çevrilmesiyle bilinmeye başlamıştır. Onun metafiziksel ve fiziksel çalışmaları yaklaşık 1200 yılından sonra yaygınlaşmıştır. ( s. 207-208-209)
Thılly Frank (2009).Felsefeye Yolculuk, (çev. İbrahim Şener) 47 Numara Yayıncılık, İstanbul
Bir Cevap Yazın