18 Ağustos
“Nasıl oluyor da insanı mutlu eden bir şey, aynı zamanda yıkımının da nedeni oluyor?
Önüme lanetli bir perde çekildi ve bitimsiz hayat manzarası gözümün önünde engin, açık bir mezara döndü. Her şey böyle yıldırım hızıyla olup bitince… Kişisel varlığına bu kadar kısa sürede sahip olan her beden girdaba kapılarak sonunda kayalara bindirip paramparça olunca buna artık <<varlık>> demek yerinde olur mu? Hiçbir an yoktur ki sen kendi başını ve çevredekilerin başını yemeyesin! Hiçbir saniye yoktur ki bilerek ya da bilmeyerek bir yıkıcı olmayasın! En kendi halinde bir gezintin bin zavallı böceğin yaşamına mal olur. Binbir emeğin ürünü olan bir karınca yuvasını dağıtmak ve o minik yaşam evrenini kabristana çevirmek için tek adımın yeter.
Ah! Bana acı veren şey sizin kimi zaman -belki pek nadiren- kentlerimizi sarsıp deviren depremler, yalayıp yutan sel baskınları ve yangınlar değildir, hayır onlar değildir. Doğanın her hücresinde gizlenen bu hasis güçtür ki benim de içimi kemirir bitirir. O güç ki kendi kendini ve çevresindekileri yiyecek hiçbir şey yaratmaz. İşte bu düşüncelerle beynim kemirilir, dolanır dururum. Yerde, gökte, çevremi kuşatan doğal güçlerde ben vahşi ve aç gözlü bir canavardan başka bir şey görmüyorum”(s.56-57)
Goethe 2012), Genç Werther’in Acıları, (çev. Celal Öner), Oda Yayınları, İstanbul.
Bir Cevap Yazın