“Gün ağarıyor, gece yitip gitmekte, nöbetçiler terk ediyor yerlerini;
Mezarlar parçalanmış, baharlar saçılmış, kefenler sarılmış;
Ölülerin kemikleri, onları saran balçık, kuruyup büzülmüş; kirişler
Canlanıyordu sarsılarak, ruh katıyordu harekete, nefese, ayıklığa,
Sıçrıyordu birden tıpkı salıverilmiş tutsaklar gibi, zincir ve bağları ansızın
parçalanmışcasına.
Bırak da koşup gitsin arazide değirmende un öğüten köle,
Bırak da baksın göğe ve gülsün kana kana ışıl ışıl havada;
Bırak da zincirlenmiş ruhu, zulmet ve iç çekişler içine hapsedilmiş olan,
Otuz zalim yıl boyunca tek bir tebessüm görmeyen çehresi,
Yükselsin ve ufka baksın artık; zincirler boşalmış, zindanın kapıları ardına kadar açık;
Ve bırak da karısı ve çocukları mazlumun prangalarından kurtulup dönsün artık.
Attıkları her adımda dönüp bakıyorlar artlarına ve sanıyorlar ki bu bir rüya,
Şarkılar söylüyorlar: ‘Güneş kurtuldu zulmetinden ve kavuştu daha taze bir sabaha,
Ve güzel Ay neşeyle haykırır açık ve bulutsuz gecede;
Zira İmparatorluk bitti ve artık sonu geldi Arslan ile Kurt’un” (s. 71).
Blake, William (2014). Vahiy Kitapları, (çev. Kaan H. Ökten), Pinhan Yayıncılık, İstanbul.
Bir Cevap Yazın