“Küresel çevreye karşı girişilen bu topyekün saldırının sorumlusu, sadece kar etme hırsı içindeki sanayiciler ya da öngörüsüz ve yoz politikacılar değil. Paylaşılacak yeterince suç var.
Bu bağlamda bilim adamları topluluğu önemli sorumluluk taşıyor. Çoğumuz buluşlarımızın uzun vadeli sonuçları üzerinde düşünme zahmetine bile katlanmadık. Bulunduğumuz mahvedici güçleri en yüksek bedeli ödeyenlerin ellerine ve rastlantı eseri yaşamakta olduğumuz ülkelerin yöneticilerine teslim etmekte duraksamadık. Çoğu kez ahlaki bir pusulamız yoktu. Felsefe ve bilim başından beri, Rene Descartes’in sözleriyle ‘bizi doğanın efendisi ve sahibi kılma’ ve Francis Bacon’ın dediği gibi, bilimi tüm doğayı ‘insanın hizmetine koşmak’ için kullanma isteğindeydi. Bacon insanın ‘doğa üzerinde sahip olduğu hakları’ kullanmasından söz ediyordu. Aristoteles ‘doğanın tüm hayvanları insan için yarattığını’ söylüyordu. Immanuel Kant’a göre ‘insan olmasaydı, yaratılmış her şey yaban kalır, bir hiç olur’du. Çok uzak olmayan bir geçmişte doğayı ‘fethetmek’ten ve uzaya ‘hakim olmak’tan söz ediliyordu; sanki doğa ve kozmos, haklarından gelinmesi gereken düşmanlarmış gibi.
Din adamları topluluğu da bu konuda önemli bir rol oynadı. Batı dünyasının dinlerine göre, insanlar nasıl Tanrı’ya boyun eğmek zorundaysa, doğadaki başka her varlık da insana boyun eğmek zorundaydı. Özellikle çağımızda bu önermenin ikinci yarısına birinci yarısından daha çok inanmış gibiyiz. Söylediklerimizin değil yaptıklarımızın ortaya çıkardığı gerçek ve dokunulabilir dünyada birçok kişi –arada bir, toplumsal uzlaşmanın gerektirdiği üzere zamanın gözde tanrılarına göstermelik bir selam göndererek- yaratılışın tanrısı olmaya özeniyor. Descartes ve Bacon dinden çok etkilenmişlerdi. ‘Doğaya karşı biz’ düşüncesi dinsel geleneklerimizden bize miras kalmıştır. Tekvin’de Tanrı insanlara ‘her canlı varlık üzerinde egemenlik’ tanımış ve ‘her canavar’ın bizden ‘korkması’ ve karşımızda ‘huşu duyması’ buyurulmuştur. İnsanoğlu doğaya ‘boyun eğdirmeye’ teşvik edilir ve ‘boyun eğdirme’ ifadesi askeri anlamlar ima eden İbranice bir sözcükten çevrilmiştir. Kitabı Mukaddes’te –ve modern bilimi doğuran ortaçağ Hıristiyan geleneğinde- buna benzer pek çok öğreti vardır. İslam diniyse bunun aksine doğayı düşman ilan etme eğiliminde değildir.
Tabii ki hem bilim hem de din birçok farklı, hatta birbiriyle çelişen fikirleri barındıran karmaşık ve çok katmanlı sistemlerdir. Çevre sorunlarını keşfeden ve dünyanın dikkatine sunanlar bilim adamlarıdır. Ödedikleri bedel büyük olduğu halde, başkalarına zarar verebilecek buluşlar üzerinde çalışmayı reddeden bilim adamları vardır. Canlı varlıklara saygı gösterilmesi gerektiğini ilk dile getiren dindir” (s. 160-161).
Sagan, Carl (2013). Milyarlarca ve Milyarlarca, (çev. Füsun Baytok), TÜBİTAK, Ankara.
Tuhaf bir özeleştiri.
BeğenBeğen