“Buna göre, geçmişteki bir düşüncenin yeniden canlandırılması şimdiki zamana ilişkin bir deneyim olarak karşımıza çıkar. Daha açık bir deyişle, tarihsel bilginin oluşturulabilmesi için bir düşüncenin yalnızca yeniden canlandırılması yeterli değildir, aynı zamanda onun yeniden canlandırıldığının da bilinmesi gerekmektedir. Ancak bu durumda, geçmişteki bir düşünceyi canlandırdığımız bilgisi olanaksızlaşmaz mı? Çünkü, yeniden canlandırılmış olan düşünce, bizim ona ilişkin bilgimiz ve kendi deneyimimizin bir öğesi olarak, şimdiki zamandaki bilincimizle sınırlanmıştır. Collingwood’un belirtmek istediği şey, geçmişteki bir düşünce yeniden canlandırılabilse bile, o düşüncenin geçmişe ilişkin bir düşünce olduğunun bilinemeyeceğidir. Burada paradoksal olan durum, tarihçinin, geçmişteki bir kişinin düşüncelerini kendini onun yerine koyup canlandırabildiğinde artık kendisi olmayacağıdır, bu durumda yeniden canlandırdığı düşüncenin geçmişe ait olduğunu bilemeyecektir; eğer canlandırdığı düşüncenin geçmişe ait olduğunu bilirse, o zaman da düşüncelerini canlandırdığı kişinin yerine kendisini koyamamış olacaktır.
Collingwood, ayrıca duygu ve düşünce arasında da ayrım yapmıştır. Ancak gerçekte, geçmişteki bir düşünceyi aslına uygun olarak yeniden canlandırırken onu duygusal bağlamından koparabilir miyiz? Geçmişte yapılan eylemlerin, alınan kararların gerisinde birtakım psikolojik süreçler de söz konusudur. Kişinin duygusal yanını oluşturan bu süreçler, düşüncelerin açılımına etki eden etmenler olarak karşımıza çıkmaktadır. Geçmişteki düşünceleri yeniden yaşamak demek, gerçekte bu duygusal bütünlüğü yaşamak anlamına gelir. Herhangi bir kotanın ya da bir bilim adamının almış olduğu kararlara ya da ortaya koyduğu kuramlara ilişkin düşünsel sonuçları, yazılı belgelerde ya da kitaplarda zaten görmekteyiz. Önemli olan şey, tarihçinin, geçmişteki bilgilere o süreci yeniden yaşayarak ve o düşüncelerin de aslına uygun olarak yeniden canlandırılamıyorsa, düşüncelerin de aslında uygun olarak yeniden canlandırılmasının olanaklı olmayacağı açıktır. Yalnızca düşüncelerin canlandırılmalarının gerekliliği, tarihsel bilgi bakımından bize bir şey kazandırmayacaktır. Herhangi bir düşüncenin yeniden canlandırılması, canlandırıldığını varsaydığımız düşüncenin ortaya çıkmasına yol açacak durumu anlamamıza olanak tanımıyorsa, bu düşüncenin yeniden canlandırılmasının hiçbir anlamı olmayacaktır, zaten bu durumda yeniden canlandırılmış da olmaz. Bu olsa olsa, benzer bir düşünceyi yeniden düşünmek anlamına gelebilir” (97-98).
Aysevener, Kubilay (2001). R.G. Collingwood’un Tarih Felsefesi, İmge Kitabevi, Ankara.
Bir Cevap Yazın