Lefebvre Henri – Şehir Hakkı

Teorik düşünüm, şehrin (ekonomik, politik, kültürel, vb.) biçim, işlev ve yapılarının yanı sıra, kent toplumuna içkin toplumsal ihtiyaçları da yeniden tanımlamak zorundadır. Şu ana dek sadece, tüketim toplumu (bürokrasi gündemindeki tüketim toplumu) denen toplumun neden olduğu bireysel ihtiyaçlar değerlendirildi, hatta manipüle edildi ama etkin bir şekilde ele alınmadı, tanınıp bilinmedi. Toplumsal ihtiyaçların antropolojik dayanakları vardır; hem birbirine zıt hem birbirini tamamlayıcı olan bu ihtiyaçlar arasında şunları sayabiliriz: güvenlik ve serbestlik ihtiyacı, çalışmanın ve oyunun örgütlenmesi ihtiyacı, öngörülebilirlik ve öngörülemezlik, birlik ve farklılık, inziva ve karşılaşma, mübadele ve yatırım, bağımsızlık (hatta yalnızlık) ve iletişim, aciliyet ve uzun vadeli perspektif ihtiyacı. İnsan enerjisini biriktirmeye ihtiyaç duyduğu kadar harcamaya, hatta oyun oynayarak israf etmeye de ihtiyaç duyar. İnsanın görmeye, işitmeye, dokunmaya, tatmaya ihtiyacı vardır ve bu algıları bir “dünya” da bir araya getirmeye ihtiyaç duyar. Toplumsal olarak işlenmiş (yani kâh ayrı kâh birleşik, kimi yerde sıkıştırılmış, kimi yerde aşırı büyümüş) bu antropolojik ihtiyaçlara özelleşmiş ihtiyaçlar da eklenir. Şehircilerin pek de dikkate almadığı ticari ve kültürel altyapı, bu özelleşmiş ihtiyaçları karşılamaz. Bunlar, yaratıcı faaliyet ve yapıt (ürünlerin ve tüketilebilir maddi malların ötesinde) yapıt ihtiyacının yanı sıra; enformasyon, sembolizm, hayal gücünü kullanma, oyuncul faaliyet ihtiyacıdır. Bu özelleşmiş ihtiyaçlar sayesinde varlığını sürdüren temel nitelikteki bir arzunun tikel tezahürleri ve momentleri oyun, cinsellik ve spor gibi bedensel faaliyetler, yaratıcı faaliyetler, sanat ve bilgidir. Bunlar işbölümünün yarattığı parçalılığın az çok üstesinden gelirler. Sonuçta, şehir ve kentsel hayat ihtiyacı ancak burada netleşmesi ve ufuk açması için uğraşılan perspektifler içinde özgürce ifade bulabilir. Özgül kentsel ihtiyaçlar, nitelikli yerlere, eşzamanlılık ve karşılaşma yerlerine, mübadelenin mübadele değerinden, ticaret ve kardan uzak kalabildiği yerlere duyulan ihtiyaçlar değil midir?

Zorunluluğu su götürmez olan analitik bir şehir bilimi günümüzde taslak halindedir. Henüz hazırlık aşamasındaki kavramlar ve teoriler, ancak oluşum halindeki kent gerçekliğiyle, kent toplumunun praksisiyle (toplumsal pratiğiyle) birlikte gelişim gösterebilirler. Ufku tıkayan, bilgiyi ve eylemi darboğaza sokan ideolojiler ve pratiklerin aşılması günümüzde hiç kolay değildir.

Şehir biliminin nesnesi şehirdir. Bu bilimin yöntem, yaklaşım ve kavramları parçalı bilimlerden alınır ama onları sentezlemek iki sebeple mümkün olmaz. Birincisi, bütünsellik iddiasındaki sentez, analitikten yola çıkan sistematikleştirmeden, stratejik bir programlamadan ibarettir. İkincisi, tamamlanmış bir gerçeklik olarak şehir çözülmektedir. Bilgi, önüne hali hazırda şekli değiştirilmiş olan tarihi şehri koyar, onu parçalar ve parçalardan yola çıkarak yeniden oluşturur. Toplumsal metin olarak bu tarihi şehirde artık bağdaşık bir talimatlar seti bulunmaz, sembollere ve bir üsluba bağlı olan bir zaman kullanımı yoktur. Bu metin uzaklaşır. Bir belge, bir sergi, bir müze görünümünü alır. Tarihsel olarak biçimlenmiş şehir artık yaşanmaz, pratik olarak kavranmaz. Turistler için, gösterilere ve pitoreske susamış estetizm için kültürel bir tüketim nesnesinden başka bir şey değildir. Onu sahiden anlamaya çalışanlar için bile şehir ölüdür. Bununla birlikte, kent, dağılmış ve yabancılaşmış güncellik halinde, tohum ve potansiyel olarak ayak direr. Gözlerin ve analizin bu yerde algıladığı şey, olsa olsa, gelecekteki bir nesnenin doğan güneş altındaki gölgesi olabilir. Eski şehrin canlandırılmasını düşünmek bile imkânsızdır; sadece yeni bir şehrin, yeni temeller üzerinde, bir başka ölçekte, başka koşullarda, başka bir toplumda inşası tahayyül edebilir. Ne geriye (geleneksel şehre) dönüş, ne ileriye, devasa ve şekilsiz yerleşim bölgesine kaçış: reçete budur. Bir başka deyişle, şehir açısından, bilimin nesnesi verili değildir. Geçmiş, şimdi ve olanaklılık birbirinden ayrılmaz. Düşünce potansiyel bir nesneyi incelemektedir ki bu da yeni yaklaşımlar gerektirir.

Eski klasik hümanizma kariyerini tamamlayalı uzun zaman oldu; üstelik de bu kariyer kötü bitti. Klasik hümanizma öldü. Mumyalanmış, tahnitlenmiş cesedi ağırlaşmış, üstelik güzel de kokmuyor. Kamusal olan ya da olmayan, insani görünümler altında kültürel mezarlığa dönüşmüş birçok yeri  – müzeler, üniversiteler, çeşitli yayınlar – bu ceset işgal ediyor; en çok da yeni siteleri ve şehircilik dergilerini. Bayağılıkların ve yavanlıkların üzeri bu ambalajla örtülüyor. “İnsan ölçeği” diyorlar bunun adına. Oysaki ölçüsüzlüğü üstlenmememiz ve evren ölçeğinde “bir şey” yaratmamız gerekiyor.

Dünya savaşlarında, büyük katliamlara eşlik eden ciddi nüfus artışları arasında, ekonomik büyüme ve rekabetin sert gereklilikleri karşısında ve doğru dürüst hakim olunamayan teknik atılım koşullarında bu eski hümanizma öldü; artık bir ideoloji bile değil, olsa olsa resmi söylemlerde nadiren başvurulan bir temadır.

Sanki klasik hümanizmanın ölümü insanın ölümüyle özdeşmiş gibi, yakın dönemde büyük çığlıklar atıldı: “Tanrı öldü, insan da.” Rağbet gören kitaplara yayılan ve konunun kendisine dair sorumluluk taşımayan reklamlarda yinelenen bu söylemin, yeni hiçbir yanı yoktur. Nietzscheci tefekkür Avrupa için, kültürü ve uygarlığı için kötü kehanetlerde bulunmaya yaklaşık bir yüzyıl önce, 1870-1871 savaşı sırasında başladı. Nietzsche Tanrı’nın ve insanın ölümünü duyurduğunda, geride koca bir boşluk bırakmıyor veya boşluğu derme çatma malzemelerle, dille ve dilbilimle doldurmuyordu. O, geleceğini düşündüğü Üstinsan’ı da haber veriyor; teşhis ettiği nihilizmi aşıyordu. Bir yüzyıl gecikmeyle bu teorik ve şiirsel hazineleri paraya çeviren yazarlar bizi yeniden nihilizme gark ettiler. Nietzsche’den bu yana, Üstinsan’ın tehlikeleri acımasız bir kesinlikle belirdi. Diğer yandan, mevcut haliyle sanayi üretiminden ve planlamacı rasyonellikten doğuşunu gördüğümüz “yeni insan” da fazlasıyla hayal kırıklığına yol açtı. Ama yine de bir yol daha var: Ürün değil yapıt olan bu toplumda yapıt olarak kent toplumunun ve insanın yolu. Ya kent hayvanı, eski “toplumsal hayvan” ve eski şehir insanı eşzamanlı olarak aşılarak çok – anlamlı, çok- duyulu, “dünya”yla (çevreyle ve kendisiyle) karmaşık ve şeffaf ilişkiler sürdürebilen kent insanına doğru gidilecek ya da nihilizme düşülecek! İnsan öldüyse, kimin için inşa edeceğiz? Nasıl inşa edeceğiz? Şehrin kaybolup kaybolmamasının; onu yeniden düşünme, yeni temeller üzerinde yeniden inşa etme ya da aşma ihtiyacının artık pek önemi yok. Terörün hüküm sürüp sürmemesinin, atom bombasının atılıp atılmamasının, dünya gezegeninin patlayıp patlamamasının pek önemi yok. Nedir önemli olan? Kim düşünür, kim harekete geçer; kim kimin için konuşur? Anlam ve erek yok olursa, bunları bir praksis içinde bile ilan edemezsek, hiçbir şeyin önemi kalmaz. Şayet “insan”ın kapasiteleri, yani teknik, bilim, hayal gücü, sanat ya da bunların yokluğu özerk güç halinde yüceltiliyorsa ve düşünce bu saptamayla, “özne” yokluğuyla yetiniyorsa, ne karşılık vermeli? Ne yapmalı?

Eski hümanizma gitgide uzaklaşıp kayboluyor. Nostalji etkisini yitiriyor; yolun ortasına uzanmış halini tekrar görmek için giderek daha ender arkamıza bakıyoruz. Halka ve insanların acılarına ilgi gösteren liberal burjuvazinin ideolojisiydi bu. Güzel ruh, yüce duygu, iyi vicdana dair retorikleri kapsıyor, destekliyordu. Yahudi-Hıristiyanlık sosuna bulanmış Yunanca-Latince alıntılardan oluşuyordu. Korkunç bir kokteyl, kusturucu bir karışım. Sadece birkaç entelektüel (“solcular” – gerçi sağcı entelektüel var mı ki hala?) bu keder verici içecekten hala tat almaktadır; onlar da ne devrimcidir,ne açıkça gericidir, ne de Dionysoscu ya da Apolloncu.

Dolayısıyla yeni bir hümanizmaya doğru, yani yeni bir praksise ve başka bir insana, yani kent toplumu insanına doğru ilerlemek için çabalamamız gerekmektedir. Bu iradeyi tehdit eden mitlerden kaçınmalı, bu projeyi engelleyen ideolojileri ve bu güzergâhtan saptıran stratejileri yok etmeliyiz. Kent yaşamı henüz başlamadı. Fikir, “değer”, tabu ve buyrukların büyük ölçüde tarıma dayalı olduğu, kırın ve “doğa” nın başat sayıldığı, kırın şehre ağır bastığı binlerce yıllık bir toplumun kalıntılarının envanterini çıkarmaktayız bugün. Kırsal okyanusta ancak tek tük siteler su yüzüne çıkabilmiştir. Kırsal toplum kıtlığın, istenen ya da istenmeyen yoksunluğun, yoksunlukları düzenleyen ve kurala bağlayan yasakların toplumuydu (hala da öyledir). Diğer yandan şenliğin de toplumuydu. Ama bu en iyi yanı korunamadı. Mitleri ve sınırları değil, bu şenliği diriltmek gerekir! Şurası çok önemli: Geleneksel sitenin krizi, yine geleneksel olan tarım uygarlığının dünya çapındaki krizine eşlik ediyor. Bu krizler bir arada görülmekte, hatta çakışmaktadırlar. Yeni şehirle birlikte şehirdeki yeni yaşamı da yaratacak olan “bizler” bu ikili krizi çözeceğiz. Devrimci ülkeler (Ekim Devrimi’nden on beş yıl sonraki SSCB de bunlar arasındadır) toplumun sanayiye dayalı geliştiğini sezmişlerdi. Ama sadece sezmekle kaldılar.

Önceki cümlelerdeki “bizler”, sadece tüm ilgili kimseleri belirten bir metafordur. Yeni biçim ve ilişkileri yoktan var etme gücüne ne mimar, ne şehirci, ne sosyolog, ne iktisatçı, ne de filozof ya da politikacı sahiptir. Daha kesin bir ifadeyle, mimarın mucize yaratma gücü sosyoloğunkinden daha fazla değildir. Ne biri ne de diğeri toplumsal ilişki yaratabilir. Onlar bazı elverişli koşullarda eğilimlerin ifade edilmesine (biçim bulmasına) yardımcı olurlar. Sadece toplumsal yaşam (praksis), genel kapasitesi içinde bu tür güçlere sahiptir. Ya da sahip değildir. Yukarıda anılan insanlar, tek tek ya da ekip olarak ele alındıklarında, yolu temizleyebilirler; biçimler önerebilir, deneyebilir, hazırlayabilirler. Özellikle de, bilimden beslenen bir Sokratik yöntem yoluyla deneyimin envanterini çıkartabilirler, yenilgilerden ders alarak olanaklılığın doğmasına yardım ederler.(s.119-120-121-122-123).

Lefebvre Henrı (1967) Sel Yayıncılık (2015) Şehir Hakkı,( çev. Işık Ergüden) .İstanbul

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑

%d blogcu bunu beğendi: