“Aşağıdaki ucu yırtık afiş, rüzgardan dolayı sallandıkça INGSOS yazısı bir görünüp bir kayboluyordu. Ingsos, Ingsos’un kutsal ilkeleri. Yenikonuş, çiftdüşün, geçmişin değiştirilebilir olması. Deniz dibinin ormanlarında amaçsızca dolaşıyormuş gibi, canavarın kendisinin olduğu canavarca bir dünyada yitip gitmiş gibi hissetti kendisini. Yapayalnızdı. Geçmiş ölmüştü, geleceği düşleyebilmek ise olası değildi. Halen yaşamakta olan tek bir insanın bile onun tarafında olduğuna dair ne güvence vardı elinde? Ya da Parti’nin egemenliğinin sonsuza dek süremeyeceğini nasıl bilebilirdi insan? Sanki yanıt onlardaymış gibi, Doğruluk Bakanlığı’nın beyaz duvarında yazılı partinin üç sloganı ilişti gözüne:
SAVAŞ BARIŞTIR
ÖZGÜRLÜK KÖLELİKTİR
BİLGİSİZLİK KUVVETTİR
Cebinden bir yirmi beş sent çıkardı. İşte onun üzerinde de, küçük, sade harflerle aynı slogan yazılıydı, arka yüzde de Büyük Birader’in portresi vardı. Paranın üzerinden bile o gözler insanı izliyordu. Paraların üzerinde, pullarda, kitap kapaklarında, bayraklarda, posterlerde, sigara paketlerinde, her yerde sizi izleyen gözler ve sizi izleyen gözler ve sizi sarıp sarmalayan bir ses… Uyurken ya da uyanırken, çalışırken ya da yemek yerken, içeride ya da dışarıdayken, banyoda ya da yataktayken, fark etmezdi, kaçamazdınız. Kafatasınızın içindeki birkaç santimetreküp dışında, hiçbir şey size ait değildi.” (s. 30-31)
Orwell, George (2007). Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, (çev. Nuran Akgören), Can Yayınları, İstanbul.
Zamyetin Biz’i yazmasaydı, “özgürlük mü mutluluk mu?” diye sormasaydı ne olurdu diye düşünüyorum bazen. Huxley Cesur Yeni Dünya’yı, Orwell 1984’ü yazabilir miydi? Hatta Behzat Ç dizisinde savcı Esra ile Behzat arasında geçen, Behzat’ın “Mutsuz oluruz” sözüne karşılık ” savcı Esra’nın “Biz de mutsuz olalım, ne var?” diye yanıtladığı sahnede senaristlerin hep bu soruya bir göndermede bulunduklarını düşünmüşümdür.
BeğenBeğen