“<<Millet ölüyor,>> diye düşündü. <<Çocuklar beslenemedikleri için ölüyorlar. Kadınlar ölesiye çalışıyorlar. Herkes, hele yaşlılar doğru dürüst beslenemiyorlar. Böylece de millet, korkunçluğunu kavrayamadığı bir duruma doğru adım adım ilerliyor; bundan şikayetçi de değil üstelik. Biz de sonunda bu hali olağan, doğal bir şeymiş gibi karşılıyoruz.>>
İşler gün gibi açıktı oysa: Çocuklarla yaşlılar süt bulamadıkları için ölüyorlardı. Hayvanları otlatacak çayırları olmadığından süt de olmuyordu. Yani açıkçası, halkın bütün sefaleti, ekip biçtiği ve kendisini besleyen toprağın kendi malı olmamasından ileri gelmekteydi. Toprak başkasının malıydı. Toprağın mülkiyet hakkından onlar yararlanıyorlar, başkalarını çalıştırıp onlar yiyorlardı. Halk toprak bulamadığı için ölmekteydi. Bulduğu toprağı zar zor ekip biçiyor, çıkan buğday yabancı ülkelere satılıyor, bu buğdayın parasıyla da toprak sahipleri kendilerine şapkalar, bastonlar, arabalar, bronz eşyalar alıyorlardı.
İşte, iki yanında kayın ağaçları olan bahçe yolunda dolaşırken, Dmitriy bu duruma çözüm yolu bulmaya çalışıyor, <<Neye mal olursa olsun bir yol bulacağım,>> diye düşünüyordu.
Kafasında yer etmiş olan düşünce şuydu: << Toprak özel kişilerin mülkü olmamalı, alınıp satılmamalıdır. Gerçekten hava ile su ve güneşin ışıkları da alınıp satılamaz. Bütün insanlar toprakla topraktan çıkan mallar üzerinde eşit hakka sahiptirler.>>”(s.241-242)
Tolstoy, Lev (2003), Diriliş, (çev. Celal Öner), Oda Yayınları. İstanbul.
Bir Cevap Yazın