“Bu tuhaf durumu düşünürken Giovanni, askerin hâlâ yanıt beklediğini fark edince, mekanik bir biçimde parolayı söyledi: ‘Mucize’, ‘Sefalet’ diye mırıldandı nöbetçi, silahını indirerek.
Parola mübadelesi sonrası derin bir sessizlik oldu, bu sessizlikte şarkının sözlerini mırıldanan ses öncekinden de daha güçlü duyuluyordu.
Sonuçta Drogo ne olduğunu anladı ve tepeden tırnağa bir ürpermeyle titredi. Suydu bu, evet, çevredeki kayaların tepelerinden dökülen uzak bir çağlayan. Fışkıran suyu titreten rüzgar, yankıların gizemli oynaşması, suyun çarptığı taşların çıkardığı değişik sesler, sürekli konuşan bir insan sesi oluşturuyordu: Bizim yaşamımıza değin sözler söylüyordu, hep anlayacak gibi olup bir türlü seçemediğimiz sözlerdi bunlar.
Demek ki şarkı söyleyen bir asker, soğuğa, cezalara ve aşka duyarlı bir adam değil düşmanca dikilen bir dağdı. Ne acıklı bir hata, diye düşündü Drogo, belki de her şey için aynı durum geçerlidir, çevremizde bizim gibi yaratıklar olduğunu düşünürüz halbuki olan, sadece, don ve yabancı bir dil konuşan taşlardır; bir dosta selam vermek üzereyizdir ama kolumuz hareketsiz yana düşer, gülümsememiz yarıda kalır çünkü tamamen yalnız olduğumuzu görürüz.” (s. 77)
Buzzati, Dino (2004). Tatar Çölü, (çev. Hülya Tufan), İletişim Yayınları, İstanbul.
Bir Cevap Yazın