Alan Sokal – Şakanın Ardından

alan sokal

“Sonunda gerçek ortaya çıktı: kültürel çalışmalar dergisi Social Text’in İlkbahar/Yaz 1996 nüshasında yayımlanan makalem ‘Sınırları Aşmak: Kuantum Kütleçekiminin Dönüştürücü Bir Hermeneutiğine Doğru’, aslında bir paradi. Social Text editörleri ve okuyucularıyla birlikte daha geniş entelektüel çevreye de, gerekçelerimin ve gerçek görüşlerimin parodi olmayan bir açıklamasını borçlu olduğum ortada. Burada amaçlarımdan biri de Sol içinde beşeri bilimlerle uğraşanlar ile doğa bilimcileri arasında doğacak bir diyaloğa küçük bir katkıda bulunmaktır; (çoğu ilk gruptan gelen) bazı iyimser beyanlara rağmen, ‘iki kültür’ zihniyeti arasındaki fark belki de son elli yılda olduğundan daha fazla açılmıştır.

Yazmış olduğum sözkonusu makale, tıpkı hicvetmeyi amaçladığı tür gibi (bu türün sayısız örneği referans listemde görülebilir) doğruların, yarı-doğruların, çeyrek doğruların, yanlışlıkların, konuyla ilgili olmayan lafların ve sözdizimsel olarak doğru olsa da hiçbir anlamı olmayan cümlelerin bir karışımıdır. (Sonuncudan az sayıda örnek olması üzücüdür: Onları yaratmak için çok uğraştım; ama birkaç ilham patlaması dışında bu konuda yeteneğim olmadığını fark ettim.) Bu türde bazen farkında olmadan da olsa iyi kurulmuş başka stratejileri de kullandım: Mantık yerine otoriteye başvurma, spekülatif teorilerin kabul edilmiş bilimsel gerçekler gibi sunulması, zorla ve hatta saçma benzerlikler, kulağa hoş gelen ancak anlamı muğlak olan retorik ve İngilizce kelimelerin teknik ve günlük kullanımlarının birbirine karıştırılması. (Önemli not: Makalede referans verdiğim bütün eserler gerçektir ve bütün alıntılar tamamıyla doğrudur; hiçbirini uydurma değildir.)

Peki bunu neden yaptım? İtiraf ediyorum ki ben yapısökümün nasıl olup da işçi sınıfına yardımı dokunacağını hiçbir zaman anlayamamış utanmaz bir Eski Solcuyum*. Ayrıca ben, bir dış dünya olduğuna, bu dünyayla ilgili nesnel gerçekler olduğuna ve mesleğimin bu gerçeklerin bir kısmını keşfetmek olduğuna safça inanan eski kafalı bir bilimciyim. (Bilim sadece neyin ‘doğru’ olduğu konusundaki sosyal adetler üzerine bir anlaşma olsaydı, kısacık yaşamımın büyük bir kısmını bilime adar mıydım? Kuantum teorisinin Emily Post’u olmak gibi bir hayalim yok.)

Ama asıl kaygım bilimi barbar edebiyat eleştiriş sürülerinin yağmasından korumak değildir (biz sağ kalırız, teşekkürler). Asıl kaygı duyduğum nokta açık bir şekilde politiktir: Son dönemde moda olan postmodernist/postyapısalcı/toplumsal-inşacı söylemle, daha genel olarak öznelcilik eğilimiyle mücadele etmek. Bunların Solun değerleri ve geleceği için zararlı olduğunu düşünüyorum…” (s. 89-91).

 

Sokal, Alan (2011). Şakanın Ardından – Postmodernizmin Bilimsel, Felsefi ve Kültürel Eleştirisi, (çev. Gülsima Eryılmaz), Alfa Yayınları, İstanbul.

 

*Bu baskıya eklenen not: Pek çok yorumcu, bu cümlenin alaycı tonunu gözden kaçırarak yanlış yorumladılar. Örneğin, Gita Chadha (1997,1998) beni feminist ve kültürel incelemeler gibi ‘yeni sol söylemleri’ne karşı olan ‘Ortodoks Marksist’ biri olarak tanımladı; hatta ‘bilimsel komünizmin etik üstünlüğüne …olan inanç’ı da yükleyecek kadar ileri gitti! Ne pahasına olursa olsun belirtmek isterim ki Ortodoks ya da başka herhangi tür bir Marksist değilim. Sınıf analizleri gibi Marksist araçlara saygı duyuyorum; ancak Marksistlerin, insan davranışının önemli herhangi bir bölümüne dair ampirik olarak geçerli bir ‘bilimsel’ teori üretmenin zorluğunu ciddi anlamda hafife aldıklarını düşünüyorum (insanlık tarihinin ‘kaçınılmaz’ küresel çapta ortadan silinmesi teorisinden bahsetmiyorum bile.) Dahası, feminizm gibi Marksist olmayan yenilikçi akımlara karşı olmak şöyle dursun, bu güne kadar kendimi özellikle bir solcu ve bir feminist olarak tanımlardım (Sokal 1996). Tabii ki sınıfsal kaynaklı olmayan ve ırk, toplumsal cinsiyet, cinsellik, sosyal kademe ve dine dayalı baskıların da farkındayım; ayrıca kim bugünlerde farkında değildir ki? Anlatmaya çalıştığım şey basitçe Derridacı yapısökümün ve aynı türden safsataların işçi sınıfı ya da kadınlar ya da Afro-Amerikanlar ya da geyler ve lezbiyenler ya da dalitler (çev. Notu: Hindistan’da en düşük seviyedeki kast mensubu) (‘dokunulması yasak olanlar’) ya da diğer ezilen topluluklar için pek çok bir şey yapmayacağıdır. Chadha’ya verilmiş daha detaylı bir cevap için bkz. Sokal (2000).

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑

%d blogcu bunu beğendi: