“Bana kalırsa, susmanın kuruluşunu bilmek isteyenlerin yapacağı en doğru şey, ‘susma’yla ilgili dil anlatımlarını gözden geçirmektir. Susma görünümünü aydınlatmak için başvurulabilecek bilimsel (örneğin psikolojik, fizyolojik, sosyolojik, daha da bir yığın ‘lojik’li) tutumlar ne olursa olsun, susma üzerindeki konuşmaların, şaşılacak bir sağduyu ile; susmayı yeryer canevinden yakalayacağına inanıyorum. Susmayla ilgili söz ve kavramların dallıbudaklı işleyişine bakmak, bu işleyişi zorlamadan çözümleyip yorumlamak bize susmanın – yalnız susmanın mı, daha çok dilin, konuşmanın da bellibaşlı özelliklerini tanıtlayacaktır. Ancak, çok işte olduğu gibi, burada da görünüşe aldanmamalı, olayların zedelenmemesi için olayları istediğimiz gibi değil, olduğu gibi görmeye çalışmalıyız.
İlk bakışta şaşırmamak elde değil, binyıllardan beri insanoğlu susmanın özlemini çekermiş meğer. Din kitapları, Tanrı’ya yakarmalar, atasözleri, düşünür özdeyişleri, ozan-bilge sözleri hep susmanın, salt susmanın üstünlüğünü, yüceliğini, kutsallığını kimi sessizce, kimi bağıra çağıra dörtbityana duyurmaya uğraşmış. Daha sırası gelmemiş olacak, yoksa bilginler bütün susma sözlerini çoktan biraraya toplarlardı. Kimbilir ne büyük bir cilt ortaya çıkacaktı. Ama ben daha böyle bir ‘Susma Ansiklopedisi’ne rastlamadım. Gelgelelim, gün geçmez ki, tüm-susmayı salık veren bir sözle karşılaşmayayım. Eskiden Mısırlılar Tanrı Thot’a (sonradan Yunanlıların becerikli, haberyayıcı Tanrı Hermes’le birtuttukları Tanrı Thot’a) şöyle seslenirlermiş:
Sen ey çölde susamışların pınarı, laf edenlere gizli,
susanlara açıksın. Susan pınarı bulacaktır.
Yeryüzünün gelmiş geçmiş bütün dillerinde bu seslenişi andıran bir çağrı duyulur yeryer. Pekin’den Roma’ya, İskoçya’dan Habeşistan!a kadar, yüzyıllardan beri, dilin susmasına gönlün bayramı gözüyle bakılmıştır. Nerde olursa olsun, duaların çoğu sessiz bir içekapanışa yönelir. Atılışını hangi kültür kaynağından alırsa alsın – ister Yahudi tanrısının töresel buyruklarıyla beslensin, isterse İsa’nın yaşama dramını örnek bilsin, ister Platon-Plotinos doğrultusunda gelişsin, isterse de Hint’in Yok’luğuna dalsın – mistisizmin her çeşidi susmayı kutsal bilmiştir. Susma yalnızca başlangıç değil sondur da. Mistik arayıcının döşeği susmaktır. Quietis’ler, adları üstünde, bu sessiz kişiler, susmaya insanın aşılmaz bir yetkinlik kazandırdığına inanırlar; Quaker‘ler döşemesiz odalarda toplanıp-susarlar. Mevlana’ya göre susmak ‘zenginlik’tir. Konfuçyus, mistik bir anında, susmayı özler. Gönül habercisi Angelius Silesius o kendine özgü tatlı ikiliklerinden birinde şöyle fısıldar:
…Sus, bir tanem benim, sus, büsbütün susarsan sen,
İyiliğin fazlasını bağışlayacak Tanrı istediğinden” (s. 102-103).
Uygur, Nermi (2011). Dilin Gücü, YKY, İstanbul.
Bir Cevap Yazın