“İnsan, hayret ve tanım kemali arasında ortada kalır. İşte bu, alemin kemalidir. Öyleyse alem insan vasıtasıyla kemale erdi. İnsan ise, alemle kemale ermemiştir. İnsanda -insan olması bakımından- alemin hakikatleri toplanınca, alemden özellikle hacminin küçüklüğüyle ayrışmış, kemalinin mertebesi onun adına geride kalmıştır. Bütün varlıklar, kendi kemallerini kabul etmiştir. Hak kamildir. İnsan ise iki kısma ayrılır. Bir kısmı kemali kabul etmez. Bu yönüyle insan alemin bir parçasıdır. Şu var ki o, özetin büyüğü içermesi gibi, alemin toplamıdır. Bir kısmı ise kemali kabul eder. Bu kısımda -istidadı nedeniyle- ilahi mertebe, bütün kemali ve isimleriyle zuhur eder. Allah bu kısmı halife olarak var etmiş, ona kendisi hakkında hayret elbisesini giydirmiştir. Melekler, onun beden yapısına bakarak Allah’ın kendilerinde bedenini oluşturduğu hakikatlerinin zıtlığı nedeniyle söylediklerini söylemişlerdir. Allah onu üzerinde yarattığı özelliği ve kendisine yüklediği görevi meleklere bildirdiğinde, melekler insan hakkında hayrete düşerek şöyle demişlerdir: ‘Bizim bilgimiz yoktur.’ Hayrete düşenin bilgisi olmaz. Allah da, insana meleklerin kendileriyle O’nu tespih ve takdis etmedikleri ilahi isimlerin bilgisini verdi” (s. 115).
İbn Arabi (2015). Tevhid Edep ve Marifet, (çev. Ekrem Demirli), Litera Yayıncılık, İstanbulç
Bir Cevap Yazın